Ana içeriğe atla

HASRETİN ADI BİZİZ


   Hayal gibi olur, uzaklaştığın her şey yamacından.Tüm yaşayacaklarına karşı içinde büyüttüğün hevesin ,kaçar gibi olur. Nefesini alırsın, vermesi bir acayip olur tanımadığın sokaklarda.Kaygılar hücum eder beynine.Anneni daha bir çok seversin.Babana daha bir hasret. Kıyamet benizli bir kaç insandan kaçarsın.Sığınırsın özlemden kurulu bir bucağa.

   ‘’Üç derdim var birbirinden seçilmez.Bir ayrılık bir yoksulluk biri de ölüm.’’ diyen Karacaoğlan yıllar öncesine bıraktığı bu dizelerle ayrılıkla mümkün tüm duyguların sonunun bir derde varacağını anlatmaktadır bizlere. İçinde ayrılık olan hikayeler hep özlem yüklü. Bir derde varılı yollar hep sancılı.İnsan olmaya yeminliysen bu hayatta senin de payına düşer mutlaka.Ve mutlaka girince o özlemden ibaret barınağına, sancılar tezahür etmeye başlar tüm vücudunda. Gözünden akarsa damla damla yaş ne ala.Çünkü daha ağlayamayanlar var onca. Zamanla yüzün o eski canlılığını kaybeder,neyim var der dolanırsın oysa yıllar geçmiştir farkına bile varmamışsındır.Ezan sesi kollar olur kulakların, bir dost arar durması tutmakla mümkün ellerin. Bulur dostunu ,sığınır, sarılır zifiri gecelerde,yağmurlar yağarken ateşten göğsüne. Mavi boyalı sesine ,kara çalarsın günler geçerken ruhunun en derininde bir yerlerden. İnsan arar.İnsan tanımaz,insan bilmez.Oysa ruhumuz yeminini ederken tanımış bilmiştir öteleri. Hayatımızı ele geçiren bu arama isteği rabbimizin ruhlarımıza ‘’Elestü Bi Rabbiküm’’ bizim ise ‘’Bela‘’ diyerek cevap verdiğimiz günden beri sürer.Allah u Teala ‘’Ben sizin Rabbiniz değil miyim’’ dediğinde ‘’ Evet’’ diyerek  tek sahibimizin Allah olduğunu haykırdık.Dünyaya gönderilişimiz ile ise özlemi ağırlığınca tanıdık. Biz yaşamımıza koca bir özlem ile başladık. Şimdi geriye kalan tüm özlemler ilk tanıyışımızın bir sığınağı oluyor.Oluyor ve bazen göğsümüz daralıyor aniden. Acıkan bu sefer ruhumuz oluyor tüm bu özlem karmaşası içinde. Bir nimete, şükretme fırsatını sunuyor sana sıkışan göğsün.Ya da yeminini fısıldıyor,serkeş ruhuna, çıplak sesiyle.

  Hasretin adı biziz.Biziz hasrete yakılan tüm türküler, ağıtlar. Biziz geri dönemeyenlerin feryatları. Biziz bavulsuz tüm yolculukların başlangıç durağındaki ince sessizlik. Özleme dayanacak tüm yaşanacakların soluğuyuz biz. Tüm kalanların inançlı bekleyişiyiz. Sofraya fazladan koyulan tabağa hüzünle dalan gözler biziz. Biziz hasrete adını veren.Ve verirken tüm ağırlığını alan biziz. Seni bir hasrete düçar kılan, sabrını geri koyar mı? Şimdi ağlasan toprak kokulu , gümüşten semanın altında.Anlatsan tüm özlemlerini bir bahar esintisine.Ama saklamaz insanı bahar.Sahi insanı yaradandan başka ne saklar? Kararır gökyüzü eteklerinde dağların, el çeker güneş pencerelerden.Belirir yanı başında berrak tenli bir kadın,bir koku yakan burnunu,bir ses inciten ruhunu, bir sokak lambası çocukluğunun anıtı, sancılı gönlünün sevdası, ayrılığın o  ilk anı ve acı kaybedişler. Özlem saklı tüm gönüller ise yazar bir vuslat türküsü.Eğer bir besten varsa, mutlaka bir dinleyenin de olacaktır.İnan çünkü inanç,vuslatı doğuran yegane kaynaktır. Güçsüz düşen kalbimize inanmak , ruhumuzun taşıyıcısı bedenimize ise dayanmak düşüyor.Adının hakkıyla kalkıyor ayağa hasretin, sabra yenik düşüyor.Yolsa sürüyor  biraz hasret ve senden ibaret.

    

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aziz Bey Hadisesi

    Kitabı elime aldığımda böyle iyi biçimlendirilmiş bir insan portresi ile karşılaşacağımı düşünmemiştim. Aziz Bey’in hadisesi, yoldan geçerken dikkatimizi dahi çekmeyen, omuzları düşük o yaşlı, hayata küsmüş, sevmiş sevilmemiş, becerememiş tüm insanların öyküsü. Ayfer Tunç’un anlatımıyla da Aziz Bey’i tanıyormuş kadar üzüldüm, sevdim ve ah ettim.   Aziz Bey’in öyküsü kendisi tarafından anlatılmıyor çünkü Aziz Bey o kadar da konuşmuyor. Bazen savruluyor en çok da yanılıyor. Hayat, bizler tarafından yanlış anlaşılmaya çok müsait bir kırıcılıkla ilerliyor. Gençken, henüz tüm güzelliğini taşırken yüzünde Aziz Bey , günlerin ve belki yılların ondan götüreceği şeyleri tahmin edemiyordu.Tahmin edemediği bir diğer şey ise yarı yolda bırakılmaktı. Yabancı rüzgarların, yabancı bir lisanın, yabancı bir odanın içinde yapayalnız kalıyor. Aşlar, kokular, şarkılar,kadınlar ve tamburu onun bu yalnızlığını silmeye yetemiyordu.   Bir geri dönüş hikayesi de denilebilir bu öyküye. ...

Bizim Biricik Tesellimiz

      Son zamanlarda Dervişin Teselli Koleksiyonu   adında bir kitap okuyorum. Farkında mısınız bizim teselliye ne çok ihtiyacımız var ? Ya da benim var ve sizi de kendim gibi görüyorum. İnsan sevgili okur, öylesine değil, gerçekçen ikna olmak istiyor bazı şeylere. Daha doğrusu inanmak. Bazen her açtığım sayfa bana yazılmış gibi hissediyorum. Tıpkı bir romanı okurken kendimi yerine koyduğum o karakterler gibi. Yerine koyuyorum derdimi, tasamı bazen de hiçbir şeyimi. Sonbaharda yaprak dökmüş de bir daha açamayacak gibi hissetmek ne büyük bir ağırlık. Baharı saklayan bir gizli öz olabilmek ne alâ.   Bazen tüm çabaların sessiz bir anıya dönüşür sevgili okur. Sanki dağılmış yapraklara yazılmış kısa hikayelerin başrolüymüşsün gibi. Toparlayamadığımızla kalıveririz. Dağınık bir yaşam döngüsüne sahip olanlar bilir bu hissi. Bazen hangi anı nerede yaşandı onu bile karıştırırız. ‘Neden’ en yasaklı kelimesi olur dilimizin. Israrlı bir misafir gibi yoklar durur zihnimizi...