Kitabı elime
aldığımda böyle iyi biçimlendirilmiş bir insan portresi ile karşılaşacağımı
düşünmemiştim. Aziz Bey’in hadisesi, yoldan geçerken dikkatimizi dahi çekmeyen,
omuzları düşük o yaşlı, hayata küsmüş, sevmiş sevilmemiş, becerememiş tüm
insanların öyküsü. Ayfer Tunç’un anlatımıyla da Aziz Bey’i tanıyormuş kadar
üzüldüm, sevdim ve ah ettim. Aziz Bey’in
öyküsü kendisi tarafından anlatılmıyor çünkü Aziz Bey o kadar da konuşmuyor. Bazen
savruluyor en çok da yanılıyor. Hayat, bizler tarafından yanlış anlaşılmaya çok
müsait bir kırıcılıkla ilerliyor. Gençken, henüz tüm güzelliğini taşırken
yüzünde Aziz Bey , günlerin ve belki yılların ondan götüreceği şeyleri tahmin edemiyordu.Tahmin
edemediği bir diğer şey ise yarı yolda bırakılmaktı. Yabancı rüzgarların,
yabancı bir lisanın, yabancı bir odanın içinde yapayalnız kalıyor. Aşlar,
kokular, şarkılar,kadınlar ve tamburu onun bu yalnızlığını silmeye yetemiyordu.
Bir geri
dönüş hikayesi de denilebilir bu öyküye. Peki geri dönersek veya Aziz Bey geri döndüğünde
,bilindik o sesler mekanına, sizce her şey öylece aynı bekliyor mudur? Mümkün
değil öyle değil mi? Gittiğimizde, terkettiğimizde geride kalan onca şeyin bizi
öylece beklemesi ne imkansız. Ne çok isterdik oysa , aklar düşmesin
saçlarımıza, kırışmasın göz kenarlarımız, çoçukluk yatağımız, ilk oyuncağımız
kırılmasın mesela. Ne çok isterdi Aziz Bey , Aziz Bey olarak kalmayı. Sonsuza
kadar bizimle geleceğini düşündüğümüz başarılarımızı, hangi yaşın ya da
yaşanmışlığın kollarına bırakıyoruz. Ve biz ilk defa her şeyden, herkesten
arınmış o kişi olabiliyoruz? Aziz Bey kendi olduğunda sonbahardı. Yazlar vardı,
baharlar. Onca güzel gün varken , o kendini bir sonbaharda buldu. Biraz geç
olmuştu, hava da karanlıktı. Boynunu büken bu hayatın tüm gamını yüklenip ,
tamburuna fısıldamıştı.
Bir ömür
geçmişti Aziz Bey için. Bir ömür uğruna feda edilmeyecek şeyler için kesilip
biçilmişti. Şimdi mahzun, yağmur altında, rencide edilmiş bir adam yürüyor.
Tamburu elinde fakat telleri gergin. Sokağın sonundaki ışığa başını kaldırıyor
Aziz Bey. Belli belirsiz bir gölge takip ediyor onu. Sesi çıkmıyor ama sanki
bir şeyler anlatmak istercesine başını alıp , sokağın koynuna sokuyor. Ya da
zifiri karanlığın, sessizliğin, yalnızlığın. Bu Aziz Bey. Aziz Bey’in öyküsü.
Yorumlar
Yorum Gönder