Ana içeriğe atla

BİZİM AİLE

Bu filmi her izlediğimde ruhumda hasıl olan mutluluk hissi tüm bedenimi sarıyor.Nedeni ise aile olabilmenin tüm sıcaklığını içinde taşımasından.İnsanların aslında birbirlerine nasıl ihtiyacı olduğunu , bu ihtiyaç duyma meselesinin ise acizlik değil aksine daha da bir bağlanma ve muhabbet ortaya çıkardığını gözler önüne seriyor. Karşılık beklemeden sevebilmenin ortaya çıkardığı eşsiz huzur ekrandan bana, bize kadar ulaşıyor.Filmdeki Melek karakterine hayat veren Adile Naşit , Yaşar Usta karakterine hayat veren Münir Özkul ile evlenmeye karar verip , evlerini birleştirdiklerinde , birbirlerinin çocuklarına verdikleri tek şey koca ve içten bir gülümseme. Karşılık beklemeden hediye ettikleri bu samimiyetin onlara dönüşü de elbetteki göz yaşartıcı olacaktır.Yaşar Usta üvey evladı Ferit'in sevgilisinin babası yüzünden işinden atıldığında , hiçbir şey olmamış giibi davranacak , onları üzmek istemeyecektir.Bunu duyan Ferit evden gitmeyi teklif edecek fakat Yaşar Ustanın dediği laf şu vazgeçmeye meyilli gönüllerimize ders olur nitelikte olacaktır.Şöyle der "Bak delikanlı beni baba yerine koymamış olabilirsin, baba da demeyebilirsin.Ama içimdeki iyi niyeti anlamazsan ayıplarım seni. Evet senin yüzünden başıma bir iş geldi ama farzet ki böyle olmadı da sen benim yüzünden bir zarar gördün. Ne yapardın o zaman , bizi evden kovmayı düşünür müydün?Beraberliğimizi bozmayı niye düşünüyorsun? Seni de kardeşlerini de kendi evlatlarımdan ayırmadığımı iyi bil" Yaşar Usta onlardan gelen yani ailesinden kendine uğrayan bir zararı koca yüreklilikle göğüslüyor. Bunu bir zarar gibi bile görmüyor. Düzeltilebilir bir sorun halinde bakıyor.Şimdi ben bir ebeveyn değilim bu konu hakkında ayrıntılı bir yorum yapamam fakat , böyle bir durum gerçek hayatta yaşansa bundan daha acı verici sonuçlar doğurabilirdi. Tabi bu insan kaynaklı bir mesele, Yaşar Usta'nın düşünce prototipine yakın insanlar sonuçları güzele çevirecektir.😊Aile olabilmenin ancak bir bütün ve vakur bir duruşla gerçekleşebileceğini önümüze koyuyor ve gelişen her yeni olayda bunu bize gösteriyor.Ferit'in sevgilisinin babası bu seferde onları evinden edecek ama onların sağlam duruşlarını bozamayacaktır.Dışarıda kalan aile birlikte olabilmenin verdiği güç ile başlarında bir çatı varmışçasına güne başlayacak ve yine Yaşar Usta'nın bir sözüyle iyice kuvvet bulacaklardır.Diyalog şöyledir:


-Şimdi biz açıkta değil miyiz?
-Değiliz.
-Böyle günde işe mi gidilir?
-Tabi gidilir , asıl böyle günde gidilir oğlum. Ne olmuş yani evden atılmışsak?
-Daha ne olsun baba , evsiz barksız kaldık.
-Daha iyi ya oğlum! Asıl şimdi daha güçlü olmamız lazım, işimize dört elle sarılmamız lazım. Bize kötülük edenlere mağlup edilmeyeceğimizi ancak böyle anlatabiliriz.
Bu diyalog ne olursa olsun ayakta tutulması gereken bir çatının varlığından söz ediyor.Asıl o yıkıldığında gerçek bir çöküşün olacağından. Aile sağlam ise kötülük edenler ancak bu sağlam duruşun karşısında şaşkına döneceklerdir. Bu filmi her izlediğimde kuvvetlenmemi sağlamasının bir sebebi de bu sanırsam. Dışardan bir el bir ailenin fiziki yapısına ve ortamına zarar verebilir ama asla birbirlerine olan sevginin kapsadığı alandaki oluşumlara , mutluluğa engel olamaz. Sevginin yer , mekan üzere hareket etmediğini görüyor ve mutlu oluyorum. Sarsılmaz bazı değerler var , bize öğretilenler , bizim öğreteceklerimiz.Evinden atılmış,  bir tüp üzerindeki çayı içerek ısınabileceklerini söyleyen Melek anneden tut , işinden atılmış Yaşar ustaya ,  yiyecek ekmeği olmayan tüm işsizlere kadar uzanan bu hikayede herkesin birbirine öğreteceği birçok şey var. Bu öğretilenler , zarar verenler açısından bakıldığında hayatta duyamayacakları kadar kıymetli ve ileriki nesillere ders olabilecek niteliktedir. Yaşar Usta bana çok şey öğretti. Dilerim Yaşar Usta gibi zararın kimden geldiğine bakmaksızın , sonuç odaklı bakar , alacağımız dersleri heybemize koyup öyle ilerleriz. Sonuç olarak bakıldığında da kazanan Yaşar Usta oluyor. Ailesine hiçbir şey karşısında eğilmemeleri gerektiğini anlatırken bir yandan da onları savunuyor. Bu türk film tarihine geçmiş diyalogu yazmazsam içimde kalır. Yaşar Usta odaya girer ve
"Bak beyim sana iki çift lafım var. Koskoca adamsın paran var pulun var her şeyin var.Binlerce kişi çalışıyor emrinde. Yakışır mı sana ekmekle oynamak, yakışır mı bunca günahsızı , çoluğu çocuğu karda kışta sokağa atmak, aç bırakmak. Ama nasıl yakışmaz sen değil misin öz kızına bile acımayan? Ufacık saadeti çok gören? Anlamıyor musun beyim , bu çocuklar birbirlerini seviyor.Ama ben boşuna konuşuyorum. Sevgiyi tanımayan adama , sevgiyi anlatmaya çalışıyorum. Sen büyük patron, milyarder, para babası, fabrikalar sahibi sen mi büyüksün ? Hayır.Ben büyüğüm ben Yaşar Usta. Sen benim yanımda bir hiçsin anlıyor musun bir hiç.Gözümde pul kadar değerin yok.Ama şunu iyi bil.Ne oğluma ne gelinime hiçbir şey yapamayacaksın, yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın , mağlup edemeyeceksin bizi.Çünkü biz birbirimize parayla pulla değil sevgiyle bağlıyız.Bizler birbirimizi seviyoruz.Biz bir aileyiz, güzel bir aileyiz.Bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun? Dokunma artık aileme, dokunma çocuklarıma,dokunma oğluma , dokunma gelinime. " der. Sarar sarmalar bu laflar ailesini , bir çatıdan bir yorgandan daha fazla. Sevginin aşamayacağı hiçbir şey olamayacağını tekrar tekrar gösteririr bize bu film her sahnesiyle. Nitekim de mutlu son onların olur.Sevgi içi pamuktan dışı demirden bir sığınak.Gelene yatağın, gidene duanın eksik olmadığı koca bir yuva. Aslında hepimizin tek bir evi var oda sevgi.O eve bir sığınabilsek , açamayacağımız kapı , üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir sorun yok. Yaşar Ustalar çoğalsın umuduyla.
https://www.instagram.com/arslansumyra/


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HASRETİN ADI BİZİZ

    Hayal gibi olur, uzaklaştığın her şey yamacından.Tüm yaşayacaklarına karşı içinde büyüttüğün hevesin ,kaçar gibi olur. Nefesini alırsın, vermesi bir acayip olur tanımadığın sokaklarda.Kaygılar hücum eder beynine.Anneni daha bir çok seversin.Babana daha bir hasret. Kıyamet benizli bir kaç insandan kaçarsın.Sığınırsın özlemden kurulu bir bucağa.     ‘’Üç derdim var birbirinden seçilmez.Bir ayrılık bir yoksulluk biri de ölüm.’’ diyen Karacaoğlan yıllar öncesine bıraktığı bu dizelerle ayrılıkla mümkün tüm duyguların sonunun bir derde varacağını anlatmaktadır bizlere. İçinde ayrılık olan hikayeler hep özlem yüklü. Bir derde varılı yollar hep sancılı.İnsan olmaya yeminliysen bu hayatta senin de payına düşer mutlaka.Ve mutlaka girince o özlemden ibaret barınağına, sancılar tezahür etmeye başlar tüm vücudunda. Gözünden akarsa damla damla yaş ne ala.Çünkü daha ağlayamayanlar var onca. Zamanla yüzün o eski canlılığını kaybeder,neyim var der dolanırsın oysa yıllar geçm...

Aziz Bey Hadisesi

    Kitabı elime aldığımda böyle iyi biçimlendirilmiş bir insan portresi ile karşılaşacağımı düşünmemiştim. Aziz Bey’in hadisesi, yoldan geçerken dikkatimizi dahi çekmeyen, omuzları düşük o yaşlı, hayata küsmüş, sevmiş sevilmemiş, becerememiş tüm insanların öyküsü. Ayfer Tunç’un anlatımıyla da Aziz Bey’i tanıyormuş kadar üzüldüm, sevdim ve ah ettim.   Aziz Bey’in öyküsü kendisi tarafından anlatılmıyor çünkü Aziz Bey o kadar da konuşmuyor. Bazen savruluyor en çok da yanılıyor. Hayat, bizler tarafından yanlış anlaşılmaya çok müsait bir kırıcılıkla ilerliyor. Gençken, henüz tüm güzelliğini taşırken yüzünde Aziz Bey , günlerin ve belki yılların ondan götüreceği şeyleri tahmin edemiyordu.Tahmin edemediği bir diğer şey ise yarı yolda bırakılmaktı. Yabancı rüzgarların, yabancı bir lisanın, yabancı bir odanın içinde yapayalnız kalıyor. Aşlar, kokular, şarkılar,kadınlar ve tamburu onun bu yalnızlığını silmeye yetemiyordu.   Bir geri dönüş hikayesi de denilebilir bu öyküye. ...

Bizim Biricik Tesellimiz

      Son zamanlarda Dervişin Teselli Koleksiyonu   adında bir kitap okuyorum. Farkında mısınız bizim teselliye ne çok ihtiyacımız var ? Ya da benim var ve sizi de kendim gibi görüyorum. İnsan sevgili okur, öylesine değil, gerçekçen ikna olmak istiyor bazı şeylere. Daha doğrusu inanmak. Bazen her açtığım sayfa bana yazılmış gibi hissediyorum. Tıpkı bir romanı okurken kendimi yerine koyduğum o karakterler gibi. Yerine koyuyorum derdimi, tasamı bazen de hiçbir şeyimi. Sonbaharda yaprak dökmüş de bir daha açamayacak gibi hissetmek ne büyük bir ağırlık. Baharı saklayan bir gizli öz olabilmek ne alâ.   Bazen tüm çabaların sessiz bir anıya dönüşür sevgili okur. Sanki dağılmış yapraklara yazılmış kısa hikayelerin başrolüymüşsün gibi. Toparlayamadığımızla kalıveririz. Dağınık bir yaşam döngüsüne sahip olanlar bilir bu hissi. Bazen hangi anı nerede yaşandı onu bile karıştırırız. ‘Neden’ en yasaklı kelimesi olur dilimizin. Israrlı bir misafir gibi yoklar durur zihnimizi...