BİLMEDİĞİMDEN
Şimdi seyrine çokça daldığın dünyaya bakan gözlerinden bir şeyler anlatacağım. Çoğu hayal, birazı gerçekleştirilebilir ama inanması hep umut veren gözlerden, gözlerimizden olacak anlatacaklarım. Tam bir tur dön etrafında, ne manzaralar var mananda gizli, kalbine kazılı. Temizlenmesi tövbe ile mümkün ne kadar günahımız var, dünyaya sürtünmüş tozlu sayfalarımızda. Dertli yüzümüze vur hayatı, karlı çıkar belki de yaşadıklarımızın yanında. Bilmiyorum tahmin ediyorum, durup bir sokak ortasında ağladın mı mesela? Ya da bu türkü benim için yazılmış dedin mi? Ayakların geri, sen mecbur hep ileri gittin mi? Koca bir kahkaha sakladın mı cebinde, nereye uygun düşer diye? Bilmiyorum tahmin ediyorum. Muhtemelen geceleri gökyüzüne bakarak çok dua etmişsindir. Çay kaynayana kadar dumanına sarmışsındır hayallerini. Süslediğin, bezediğin hiç kimseninkine benzemeyen biricik hayallerini. "Hayat sen planlar yaparken yaşadıklarındır." Ne de doğru söylenmiş bir söz. Biz insanoğlu bahar gelse hayal kuruyor, kuş ötse konuştu sanıyoruz. Biz isteğimize kendimizi tutukluyoruz. Ya da muhtemelen istemeyi bilmiyoruz. Bilmediğimiz binlerce şeye biri daha ekleniyor. Bir dağ sırtında kara kışa özeniyor bir papatya. Kış geliyor, yaza hayal kuruyor. Bilseydi ki onun mevsimi bahar hiç ister miydi üstüne yağsın kar? Bilmiyor, bilmiyoruz. Neyin hayalini kuruyorsanız şu an, her ne için çarpıyorsa kalbiniz, yüreğinizin en sessiz yerine bir döşek serin, yatırın oraya. Kalbinizin sükûtuna saklayın. Gecenin ayazına gömün siteminizi, özenip de çıkmasın bir kış sabahına. Seherine dualar dağıtın, güneşli sabahların. En sessiz vakitlerin peşinde, bir dilenci gibi koşalım. Belki koşarken öğreniriz, koşarken yaşarız. Ve tüm yaşadıklarımız hayallerimizin çok ötesinde olur. Bilmiyorum, tahmin ediyorum. O vakur duruşlu gözlerinden, çekingen kaçamak bakışlarından, sırasını şaşmayan nefesinin düzeninin bozulmasından, boynunu sağ yanına hafifçe eğişinden, başını kaldıramayışından. Külünü ateşe verme, suyun hazırken sol tarafında ve kaşlarını çatma dünyaya. Nefes aldığın kadar şişiriyor ciğerin, güldüğün kadar kısılıyor gözlerin, adımların büyüdükçe, serpiliyor kaderin. Serpilen kimi zaman hayallerin, kimi zaman dertlerin. Büyüyorsun koca bir ağaç oluyorsun, dalların, budakların, yere sımsıkı bağlı köklerin. Sen oluyorsun, hiçbir şeyin büyümesi kolay değil. Bizim de öyle. Ağırdan ağırdan sevgiyle yoğurup, dertle kavurup, üstüne su gezdirdiğin türden. Senden, benden, ondan. Hepimiz aynı türden, aynı yerden.
Kalp kalbi görür, göz iletişimsel bir temastır. Ben gözlerimizden anlatıyorum. Kendi gözümle ulaşabildiğim kalplerden. Aslında güvensizim ama bir tek şu yaratılışındaki harikalıktan ötürü ona güveniyorum. Göze. Sözlerimin manasızlaştığı çok yerde, gökyüzünü içirmişliğim var onlara, baharı bahçelerde izlettirmişliğim. Bunu ilk anladığımda bir şiir yazıyordum. Bir akşamüzeri bankta başladığım bir şiiri, evde sonlandıramadım. Çünkü önümde çocuklar koşmuyordu, biri diğerini iteklemiyordu, anlamadığım cümleleri tekrarlamıyordu. Ve gözüne aşina olmadığım, bir bakış bana top atmıyordu, oynayalım diye. O şiiri hala tamamlayamadım. Bence yarım kalmalı, bana gördüklerimin değerini anlatmalı. Gördüklerime tutuklu kalışımı ve görmeden yazamayışımı. Ona olan muhtaçlığımı. Göremeden çıkarabildiğiniz yangınlar varsa işte onlarda yanın. Mümkünse kül edin kendinizi. Tam orada bir varoluş hikâyesi yazılıyor çünkü bizden habersiz. Göz manaya gördüğünde mi açılıyor? Nefes gördüğünde mi kesilir? Görmek şiir yazdırıyor. Görmeden şiir yazmak mı? Bir gün belki.
Görüyoruz, seviyoruz, istiyoruz ve tutukluyoruz kendimizi. Hepsinin koca değerleri var özümüze verilmiş. Gördüğümüz her şey gerçek değil. Emin olun sevdiğimiz de. Tutuklayacak kadar bizi kendine değerli değil hiçbir şey. Seyrine hayran kaldığınız bir hayatınız olsun, derdine boyun büküşünüz, getirdiğine eyvallahınız, götürdüğüne tebessümünüz olsun. Cebinizde bir dünya saklayın ve son sözü size ait olsun. Sizin dışınızda size ait. Yandığınız ateşteki dumana ait, gördüklerinize bağlılığınızın aklınıza iliştirdiği görmediklerinizin merakına ait. Sizden öte ona ait. İlla ait olacaksak bir şeye, aidiz o halde. Her an her dakika bir kafa karışıklığı içinde. Bilmiyorum, tahmin ediyorum. Hiç aradın mı yanacak bir ateş? Perdesini kaldırdın mı hayallerinin? At zehrini, uyanamamışlığının, hoyratça yaşamışlığının. Bir mucize yaşamak başlı başına. Bekleme, al eline değneği güt şu koyunları. Zafer her daim kafa karışıklığınındır. Bilmiyorum, tahmin ediyorum.
Şimdi seyrine çokça daldığın dünyaya bakan gözlerinden bir şeyler anlatacağım. Çoğu hayal, birazı gerçekleştirilebilir ama inanması hep umut veren gözlerden, gözlerimizden olacak anlatacaklarım. Tam bir tur dön etrafında, ne manzaralar var mananda gizli, kalbine kazılı. Temizlenmesi tövbe ile mümkün ne kadar günahımız var, dünyaya sürtünmüş tozlu sayfalarımızda. Dertli yüzümüze vur hayatı, karlı çıkar belki de yaşadıklarımızın yanında. Bilmiyorum tahmin ediyorum, durup bir sokak ortasında ağladın mı mesela? Ya da bu türkü benim için yazılmış dedin mi? Ayakların geri, sen mecbur hep ileri gittin mi? Koca bir kahkaha sakladın mı cebinde, nereye uygun düşer diye? Bilmiyorum tahmin ediyorum. Muhtemelen geceleri gökyüzüne bakarak çok dua etmişsindir. Çay kaynayana kadar dumanına sarmışsındır hayallerini. Süslediğin, bezediğin hiç kimseninkine benzemeyen biricik hayallerini. "Hayat sen planlar yaparken yaşadıklarındır." Ne de doğru söylenmiş bir söz. Biz insanoğlu bahar gelse hayal kuruyor, kuş ötse konuştu sanıyoruz. Biz isteğimize kendimizi tutukluyoruz. Ya da muhtemelen istemeyi bilmiyoruz. Bilmediğimiz binlerce şeye biri daha ekleniyor. Bir dağ sırtında kara kışa özeniyor bir papatya. Kış geliyor, yaza hayal kuruyor. Bilseydi ki onun mevsimi bahar hiç ister miydi üstüne yağsın kar? Bilmiyor, bilmiyoruz. Neyin hayalini kuruyorsanız şu an, her ne için çarpıyorsa kalbiniz, yüreğinizin en sessiz yerine bir döşek serin, yatırın oraya. Kalbinizin sükûtuna saklayın. Gecenin ayazına gömün siteminizi, özenip de çıkmasın bir kış sabahına. Seherine dualar dağıtın, güneşli sabahların. En sessiz vakitlerin peşinde, bir dilenci gibi koşalım. Belki koşarken öğreniriz, koşarken yaşarız. Ve tüm yaşadıklarımız hayallerimizin çok ötesinde olur. Bilmiyorum, tahmin ediyorum. O vakur duruşlu gözlerinden, çekingen kaçamak bakışlarından, sırasını şaşmayan nefesinin düzeninin bozulmasından, boynunu sağ yanına hafifçe eğişinden, başını kaldıramayışından. Külünü ateşe verme, suyun hazırken sol tarafında ve kaşlarını çatma dünyaya. Nefes aldığın kadar şişiriyor ciğerin, güldüğün kadar kısılıyor gözlerin, adımların büyüdükçe, serpiliyor kaderin. Serpilen kimi zaman hayallerin, kimi zaman dertlerin. Büyüyorsun koca bir ağaç oluyorsun, dalların, budakların, yere sımsıkı bağlı köklerin. Sen oluyorsun, hiçbir şeyin büyümesi kolay değil. Bizim de öyle. Ağırdan ağırdan sevgiyle yoğurup, dertle kavurup, üstüne su gezdirdiğin türden. Senden, benden, ondan. Hepimiz aynı türden, aynı yerden.
Kalp kalbi görür, göz iletişimsel bir temastır. Ben gözlerimizden anlatıyorum. Kendi gözümle ulaşabildiğim kalplerden. Aslında güvensizim ama bir tek şu yaratılışındaki harikalıktan ötürü ona güveniyorum. Göze. Sözlerimin manasızlaştığı çok yerde, gökyüzünü içirmişliğim var onlara, baharı bahçelerde izlettirmişliğim. Bunu ilk anladığımda bir şiir yazıyordum. Bir akşamüzeri bankta başladığım bir şiiri, evde sonlandıramadım. Çünkü önümde çocuklar koşmuyordu, biri diğerini iteklemiyordu, anlamadığım cümleleri tekrarlamıyordu. Ve gözüne aşina olmadığım, bir bakış bana top atmıyordu, oynayalım diye. O şiiri hala tamamlayamadım. Bence yarım kalmalı, bana gördüklerimin değerini anlatmalı. Gördüklerime tutuklu kalışımı ve görmeden yazamayışımı. Ona olan muhtaçlığımı. Göremeden çıkarabildiğiniz yangınlar varsa işte onlarda yanın. Mümkünse kül edin kendinizi. Tam orada bir varoluş hikâyesi yazılıyor çünkü bizden habersiz. Göz manaya gördüğünde mi açılıyor? Nefes gördüğünde mi kesilir? Görmek şiir yazdırıyor. Görmeden şiir yazmak mı? Bir gün belki.
Görüyoruz, seviyoruz, istiyoruz ve tutukluyoruz kendimizi. Hepsinin koca değerleri var özümüze verilmiş. Gördüğümüz her şey gerçek değil. Emin olun sevdiğimiz de. Tutuklayacak kadar bizi kendine değerli değil hiçbir şey. Seyrine hayran kaldığınız bir hayatınız olsun, derdine boyun büküşünüz, getirdiğine eyvallahınız, götürdüğüne tebessümünüz olsun. Cebinizde bir dünya saklayın ve son sözü size ait olsun. Sizin dışınızda size ait. Yandığınız ateşteki dumana ait, gördüklerinize bağlılığınızın aklınıza iliştirdiği görmediklerinizin merakına ait. Sizden öte ona ait. İlla ait olacaksak bir şeye, aidiz o halde. Her an her dakika bir kafa karışıklığı içinde. Bilmiyorum, tahmin ediyorum. Hiç aradın mı yanacak bir ateş? Perdesini kaldırdın mı hayallerinin? At zehrini, uyanamamışlığının, hoyratça yaşamışlığının. Bir mucize yaşamak başlı başına. Bekleme, al eline değneği güt şu koyunları. Zafer her daim kafa karışıklığınındır. Bilmiyorum, tahmin ediyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder