Ana içeriğe atla

Yolcunun Hikayesi

  Yalnızlık, asil yürür sokaklarımda şapkasız , gözlüksüz.Terk-i diyar etmeden henüz.Savaş sen susunca başlar, kalemse bitince çizer resmini tüm bu tantana.Sever şair habersiz göçe çıkan kuşları.Canı yananlara özenir.Tüm gurbetlere el sallayan olur alçak balkonlu evlerin soğuk pencerelerinde. Rüzgar eser kıyıma ,dalgası boyumu aşar.Nefesim bulanır , toz kaçar ciğerime.Su sızar yüreğimden ellerine.Yola soruyorum , yoldan soruyorum tüm kayıtsız bağırdıklarımı. Çok da sevmiyorum ben yaz aylarını.Serin rüzgarlar dolansın istiyorum sayfalarımın aralarında.Eski bir iki fotoğrafa dalıyorum , bir türkü tutturuyorum gecenin siyahına , ayın parlaklığına.Tüm zıtlıklara kafa tutuyorum. Yorgan ağır geliyor böyle geceler, sımsıkı umutlarıma sarılıyorum.Rüyalar, rüyalar kalktığımda hatırlamıyorum.Bir gece daha mı geçti üzerimizden, biz mi geçtik dargın gecelerden?
  Bir derdi var kıvrımlı yolların. Eğdirmiş başını yola,bir kaç küçük bina.Yolcu korkak , yolcu ağır aksak. Yolcunun hayaline hiç dahil değil dönüşler, sert virajlar. Sevemedi o çatışmaları, savaşları. Yolcu yanıldı. Sandı ki yazın yağmur yağamaz, ıslatırcasına. Sandı ki kapı kapalıysa, kimse girmez evine.Sandı ki kar beyazdır, su berrak. Kışı mevsimden ibaret sandı hem de ne sanmak.Yolcu yanıldı.Yolu gibi eğdi boynunu.Yasladı başını sallanan camına otobüsün.Yolcu ağladı. Dönmesine ağladı yolların, zamanın yavaşlığına ağladı, etrafına baktı, yalnızlığına ağladı. Yolun başına getirdiği her şeye bir bir ağladı. Muavini gördü yolcu. Sımsıcak olmuş avcuyla sildi gözyaşlarını. Avuç içi mühimdir , sırlıdır. Çok manaya şahitliği vardır. Bir gün koskocaman açmak için ellerini semaya ya da anlatmak için onca haksızlığı bir kaleme ya da sığınmak için çoğu zaman bir boyna sarılacaktı. Dindirecekti bir şekilde yoksa felç mi edecekti duygularını taşıyarak zihninde?Yolcu etrafına baktı.Yolcu sustu. Yolcu kalktı ve bağırdı.”Ben ineyim!”Muavin gülen gözlerle baktı.”Kalkman iyi de inmek bir vazgeçiştir yolcu dur.”dedi,alçak bir sesle.Yolcu durdu.Yolcu oturdu, kalktı, oturdu, kalktı.Yolcu sanırım korktu. Korku ne sarsıtıcı bir şeydi zihni öyle. Çaresiz mi kalmıştı?Yüzlerce düşünce zihnini bir harp yerine çevirmişti yolcunun.Muavin geldi tekrardan , bir çay uzattı sağ eliyle. “İç , iyi gelir.”dedi. Yolcu çayı içti.Yolcu içti uğruna ağladıklarını.Yolcu nereye gittiğini düşündü.Yolcu etrafına baktı, açan  papatyaları gördü vadilerin eteklerinde.Güneş doğuyordu.Gece teslim oluyordu aydınlığa.Olduğu yer neresiydi bilmiyordu.Ama güneş aynı doğuyordu. Muavin yan koltuktaki yolcuya çay uzatıyordu.Yolcu farketti, yanında biri oturuyordu. Yolcu güldü ve döndü.Selam verdi serâbî yalnızlığına.  
  
   Yol uzun, yolcu yorgun.Yalnızlık ise gözün gördüğü yere kadar mümkün bir mevhum. Gönül kalkmazsa , çırpınmazsa olduğu yerde ne mümkün koca sevdalara namzet olmak.Ne mümkün yolda kalmak.Yanıldık , biz insanoğlu yüzyıllardır hep yanıldık.Hz.Musa demiyor muydu: “ Ey Rabbim,ben kendime zulmettim.Beni bağışla.” Biz,ya biz kendimize az mı zulmettik? Esmez sandı rüzgar bir daha , açmaz sandı güneş , aydınlık sarmaz sandı gökyüzünü. Yolcu korktu unutarak Rabbinin ona dediğini:” O ,şeytan sizi ancak kendi dostlarından korkutuyor.Onlardan korkmayın.Eğer mümin iseniz , benden korkun.” Yolcu nimetlerinin farkına vardı , ilk şükründe yalnızlığından ayrıldı.Kim bilir ne şükürler ne hazinelere gebedir.Biz bilemeyiz ama Allah bilir.Yolcu bazen solgun yüzüyle izleyecek yolların kıvrılışlarını gönlünde. Yol bu düz değil ya demeyi öğrenecek bir şekilde. Sabredecek ve sabredenin yanı başında olacağını söyleyen Rabbine sarılacak.Ne ilk ne de son olacak bu yolculuk.Zaman zaman çarparsa kalbin o bildiğin ritimle,bil ki yoldasın. Yine,yeniden yolcusun. Bir farkla ,bu seferki başka. 


                       
                             
                                                       

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HASRETİN ADI BİZİZ

    Hayal gibi olur, uzaklaştığın her şey yamacından.Tüm yaşayacaklarına karşı içinde büyüttüğün hevesin ,kaçar gibi olur. Nefesini alırsın, vermesi bir acayip olur tanımadığın sokaklarda.Kaygılar hücum eder beynine.Anneni daha bir çok seversin.Babana daha bir hasret. Kıyamet benizli bir kaç insandan kaçarsın.Sığınırsın özlemden kurulu bir bucağa.     ‘’Üç derdim var birbirinden seçilmez.Bir ayrılık bir yoksulluk biri de ölüm.’’ diyen Karacaoğlan yıllar öncesine bıraktığı bu dizelerle ayrılıkla mümkün tüm duyguların sonunun bir derde varacağını anlatmaktadır bizlere. İçinde ayrılık olan hikayeler hep özlem yüklü. Bir derde varılı yollar hep sancılı.İnsan olmaya yeminliysen bu hayatta senin de payına düşer mutlaka.Ve mutlaka girince o özlemden ibaret barınağına, sancılar tezahür etmeye başlar tüm vücudunda. Gözünden akarsa damla damla yaş ne ala.Çünkü daha ağlayamayanlar var onca. Zamanla yüzün o eski canlılığını kaybeder,neyim var der dolanırsın oysa yıllar geçm...

Aziz Bey Hadisesi

    Kitabı elime aldığımda böyle iyi biçimlendirilmiş bir insan portresi ile karşılaşacağımı düşünmemiştim. Aziz Bey’in hadisesi, yoldan geçerken dikkatimizi dahi çekmeyen, omuzları düşük o yaşlı, hayata küsmüş, sevmiş sevilmemiş, becerememiş tüm insanların öyküsü. Ayfer Tunç’un anlatımıyla da Aziz Bey’i tanıyormuş kadar üzüldüm, sevdim ve ah ettim.   Aziz Bey’in öyküsü kendisi tarafından anlatılmıyor çünkü Aziz Bey o kadar da konuşmuyor. Bazen savruluyor en çok da yanılıyor. Hayat, bizler tarafından yanlış anlaşılmaya çok müsait bir kırıcılıkla ilerliyor. Gençken, henüz tüm güzelliğini taşırken yüzünde Aziz Bey , günlerin ve belki yılların ondan götüreceği şeyleri tahmin edemiyordu.Tahmin edemediği bir diğer şey ise yarı yolda bırakılmaktı. Yabancı rüzgarların, yabancı bir lisanın, yabancı bir odanın içinde yapayalnız kalıyor. Aşlar, kokular, şarkılar,kadınlar ve tamburu onun bu yalnızlığını silmeye yetemiyordu.   Bir geri dönüş hikayesi de denilebilir bu öyküye. ...

Bizim Biricik Tesellimiz

      Son zamanlarda Dervişin Teselli Koleksiyonu   adında bir kitap okuyorum. Farkında mısınız bizim teselliye ne çok ihtiyacımız var ? Ya da benim var ve sizi de kendim gibi görüyorum. İnsan sevgili okur, öylesine değil, gerçekçen ikna olmak istiyor bazı şeylere. Daha doğrusu inanmak. Bazen her açtığım sayfa bana yazılmış gibi hissediyorum. Tıpkı bir romanı okurken kendimi yerine koyduğum o karakterler gibi. Yerine koyuyorum derdimi, tasamı bazen de hiçbir şeyimi. Sonbaharda yaprak dökmüş de bir daha açamayacak gibi hissetmek ne büyük bir ağırlık. Baharı saklayan bir gizli öz olabilmek ne alâ.   Bazen tüm çabaların sessiz bir anıya dönüşür sevgili okur. Sanki dağılmış yapraklara yazılmış kısa hikayelerin başrolüymüşsün gibi. Toparlayamadığımızla kalıveririz. Dağınık bir yaşam döngüsüne sahip olanlar bilir bu hissi. Bazen hangi anı nerede yaşandı onu bile karıştırırız. ‘Neden’ en yasaklı kelimesi olur dilimizin. Israrlı bir misafir gibi yoklar durur zihnimizi...