Ana içeriğe atla

BİR IRKI MI VAR GARİPLİĞİN?

 Bir kavga var,ağrısı dayanan arşın en savunmasız menziline.Bir bulmaca ki çözümü bir sır gibi yüreklere bağlanmış.Kara küllerini üzerimde tüllendirir geceler.Nefesini sert üfler bu kez karayel.Geçmiş, şimdi ve gelecek kilitlenirken yol ayrımlarımda, derin pişmanlıklara gebe kalır çaresiz ayaklarım. Sel götürür duygularımı , yerini tanınmaz yıkıntılar alır. Dolunay dolanır yastığıma.Seferler başlar genzimden , sımsıkı yumruğuma.Boynum ağrır incinmiş binbir yerinden.
Kalbin bir kantarsa hem de hassas, ağır gelir yaşamak. Gözyaşların ise umutsuz anlarının veziri olur. Ümit bir dantel gibi serilir gönlünün üstüne. Sevgin azar.Deli nehirler dizginler kayıtsız kalışların. Dünya döner teninde, yaralar açar derince.Savaşlar, açlık, susuzluk, tutsaklık ve daha bir çoğu oturur alnına soğuk rüzgarlarla. Kaçarsın.Kaçarız biz kendi kuyumuza. Garipliğin bir ırkı mı var? Ya susuzluğun? Adı mı var çırpındığım bu çamurun?Geçer soylu kahkahalar hayat çemberimden. Kilitlenir çerçevem puslu gecelerin seherlerinde.Arsız cümleler dolaşır damarlarımda ,utanmaz olup çıkar gün yüzüne. Garipliğin bir ırkı mı var? Ya susuzluğun?  Düğümlenir köklerinden papatyalar , çıkamaz olur bu bahar.Kışın ağır ağır gezer kar taneleri paltomun ıslak yüzünde. Sokakları sarar bir kar kokusu. Hüznüme arka çıkar kulaklarım en acıklı nağmelerle.Titretirim gönlümün tellerini. Sesler karışır birbirine.Yüreğim aklımla yarışır. Derya derin,sonsuz.Peki ne bu susuzluğumuz?Karmaşık, afaki mutluluklar arasında zifiri bir sessizlik kollar bedenim.Kavgalarım çoğalır, ruhum büyüdükçe bedenimde.Oyunbozanı olurum kafiyeli şiirlerimin.Vazgeçer şiddetinden gelen fırtına, eteklerimi uçuşturmakla yetinir. Sanar mısın , gelinecek yollar hep gidilir? O yollarda durulur , hayaller kurulur. Ve ben hissederim.Sen hissedersin bilirim en avutamadığın  yerinde.Hislerim kölesi olur çıkamadığı çukurların.O çukurlar ki garipliğime bir dost,bir çare. Irkı olmayan dertlere seslenir kurumuş damağıyla.Bir ırkı mı var garipliğin? Ya susuzluğun?  Onlarca imtihanı şakaklarında taşıyan sen,kazırsın değişmez  kaderini ses kesilince.Sığar mı kafesten bozma planlarına hayallerin?Taşır mı uçurtmam eni belli yolu bilinmez susuzluğumu?Susuzluğunu?Bir ırkı mı var garipliğin? Peki ya susuzluğun?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HASRETİN ADI BİZİZ

    Hayal gibi olur, uzaklaştığın her şey yamacından.Tüm yaşayacaklarına karşı içinde büyüttüğün hevesin ,kaçar gibi olur. Nefesini alırsın, vermesi bir acayip olur tanımadığın sokaklarda.Kaygılar hücum eder beynine.Anneni daha bir çok seversin.Babana daha bir hasret. Kıyamet benizli bir kaç insandan kaçarsın.Sığınırsın özlemden kurulu bir bucağa.     ‘’Üç derdim var birbirinden seçilmez.Bir ayrılık bir yoksulluk biri de ölüm.’’ diyen Karacaoğlan yıllar öncesine bıraktığı bu dizelerle ayrılıkla mümkün tüm duyguların sonunun bir derde varacağını anlatmaktadır bizlere. İçinde ayrılık olan hikayeler hep özlem yüklü. Bir derde varılı yollar hep sancılı.İnsan olmaya yeminliysen bu hayatta senin de payına düşer mutlaka.Ve mutlaka girince o özlemden ibaret barınağına, sancılar tezahür etmeye başlar tüm vücudunda. Gözünden akarsa damla damla yaş ne ala.Çünkü daha ağlayamayanlar var onca. Zamanla yüzün o eski canlılığını kaybeder,neyim var der dolanırsın oysa yıllar geçm...

Aziz Bey Hadisesi

    Kitabı elime aldığımda böyle iyi biçimlendirilmiş bir insan portresi ile karşılaşacağımı düşünmemiştim. Aziz Bey’in hadisesi, yoldan geçerken dikkatimizi dahi çekmeyen, omuzları düşük o yaşlı, hayata küsmüş, sevmiş sevilmemiş, becerememiş tüm insanların öyküsü. Ayfer Tunç’un anlatımıyla da Aziz Bey’i tanıyormuş kadar üzüldüm, sevdim ve ah ettim.   Aziz Bey’in öyküsü kendisi tarafından anlatılmıyor çünkü Aziz Bey o kadar da konuşmuyor. Bazen savruluyor en çok da yanılıyor. Hayat, bizler tarafından yanlış anlaşılmaya çok müsait bir kırıcılıkla ilerliyor. Gençken, henüz tüm güzelliğini taşırken yüzünde Aziz Bey , günlerin ve belki yılların ondan götüreceği şeyleri tahmin edemiyordu.Tahmin edemediği bir diğer şey ise yarı yolda bırakılmaktı. Yabancı rüzgarların, yabancı bir lisanın, yabancı bir odanın içinde yapayalnız kalıyor. Aşlar, kokular, şarkılar,kadınlar ve tamburu onun bu yalnızlığını silmeye yetemiyordu.   Bir geri dönüş hikayesi de denilebilir bu öyküye. ...

Bizim Biricik Tesellimiz

      Son zamanlarda Dervişin Teselli Koleksiyonu   adında bir kitap okuyorum. Farkında mısınız bizim teselliye ne çok ihtiyacımız var ? Ya da benim var ve sizi de kendim gibi görüyorum. İnsan sevgili okur, öylesine değil, gerçekçen ikna olmak istiyor bazı şeylere. Daha doğrusu inanmak. Bazen her açtığım sayfa bana yazılmış gibi hissediyorum. Tıpkı bir romanı okurken kendimi yerine koyduğum o karakterler gibi. Yerine koyuyorum derdimi, tasamı bazen de hiçbir şeyimi. Sonbaharda yaprak dökmüş de bir daha açamayacak gibi hissetmek ne büyük bir ağırlık. Baharı saklayan bir gizli öz olabilmek ne alâ.   Bazen tüm çabaların sessiz bir anıya dönüşür sevgili okur. Sanki dağılmış yapraklara yazılmış kısa hikayelerin başrolüymüşsün gibi. Toparlayamadığımızla kalıveririz. Dağınık bir yaşam döngüsüne sahip olanlar bilir bu hissi. Bazen hangi anı nerede yaşandı onu bile karıştırırız. ‘Neden’ en yasaklı kelimesi olur dilimizin. Israrlı bir misafir gibi yoklar durur zihnimizi...