Bazen küçük bir anda, çok kısa bir göz açıp kapama zamanında gelecekten seni alıkoyan tüm o duygular, yaşananlar gözünün önüne geliveriyor. Ve insan nasıl oluyor da bu kısacık zaman içine bunca anıyı sığdırabiliyor? Duygulara mahkum olmuş olan tüm yaşadıklarımız bir ağır sandık gibi oturuyor en gizli kıyısına tahtımızın. Ve ne zaman açmaya kalksan o sandığı , derin bir naftalin kokusunun eşlik ettiği bin bir çeşit duygu sarmalıyor tüm yaralarını. Bastırıp, sakinleştirdiğin onca şey bu kadar mı niyetli olur çıkmaya kınından. Nasıl bir istek bu böyle ıslatmaya yanaklarını. Nasıl bir ele alamadıklarının sancısında yoğrulma isteği. Senin sesin gürdü. Sözlerin etkili. Dünya bir sandıksa ,ki bence pek ala bir tabirdir, kapatsak kapağını sıkıca, kilitlesek anahtarını, üzerine yorganları yığsak, yastıkları, çarşafları, ilk kalabalık misafirde üstünü boşaltacağımız onlarcasını yığsak bu sandığın üstüne. Ne kadar kaçabiliriz o sandığın yanı başımızda yaşadığı hissinden? Nasıl görmezlikten gelebiliriz? Hiç yokmuş gibi davranamayacağımız kıymetli şeylerin ışığında yaşıyoruz. Ve hiç yokmuş gibi davranamayacağımız onca anıyla, yaşanmışlıkla biz biz oluyoruz. Bunu en küçük anınızı gözünüzde canlandırdığınızda hissedebilirsiniz. Benim anneannemin mahallesi dondurma kokar mesela babaanneminki mis gibi sobada yanan odun. Gözlerini hep açık da tutamazsın. Açmak için kapattığımız gözlerimizden bahsediyorum. Bu insanın arzusudur, yaşama arzusu. Ve bu arzumuz tüm o yaşadıklarımıza muhtaçtır. Tekrardan açılmak için, tam burada şu anda olduğumuzu hissetmemiz için muhtaçtır. Onlar bizim öz kardeşlerimizdir, aynı anadan doğmuş. Gözlerimi kapattığımda bugün, yani her kapatıp açtığımda bir yaşam mücadelesi verdiğimi tekrardan hissettim. Göz kapaklarımın üzerindeki ağırlığı görmezden gelemem. Ama gayrete değer şeyler varsa gözlerim açık. Açık tüm anlamını bilir gibi, anlamak için açık.
08.11.2021
Pazar
Yorumlar
Yorum Gönder