Gönlün belki de en kambur kalmış yanlarını anlatan söz dizisi olarak görürüm şiiri. Neyden eksikse gönlü şiirine tamamlatır şair. Neyde ruhu kalmışsa oraya akıtır zehrini. Bazen yazdıkları döner kendisini yakar bazen şifa olur tüm bedenlere ve kendisine. Hayatın en onarılmaz yaralarına merhem olur. Merhemi, şairden habersiz tüm kalplerde bir ümit kıpırtısı. Sevdası da davası da gizli kalmışların son nefesindeki bir sur kuvvetindeki yakarışı. Kendimi bildim bileli şiirlere olan ilgim hiç azalmadı. Her geçen gün katlanarak arttı. Özellikle de en savunmasız en düşmeye yakın zamanlarımda elimden tutan oldu şiirler. Bir gün tuttu Adil Erdem Bayazıt kaldırdı, bir gün Cemal Süreya. Çoğu zaman Sezai Karakoç ve Nazım Hikmet. Onların tuttuğu yerlerden hikâyeler yazdım. Bazen de seyrelttim şiire yatırdım. Olmadı yarama sürdüm yırttım attım. Ne için yazılırdı şiir? Neye, kime, ne için? Çok düşünmedim ben bunları. Sanırım çoğu yazar da düşünmemiştir. Kendilerinin bir dışavurumu, kalplerinin saklı odalarına bir gezinti, beyin kıvrımlarında bir esinti olalım, olabilelim niyetiyle yazdıklarını düşünmekteyim. İşte böyle bir şiir dünyasında ilgi duyduğum ve mütemadiyen araştırdığım bir şair oldu Abdurrahman Cahit Zarifoğlu.
Zarif kalabilmeyi ömrü boyunca başarabilmiş Zarifoğlu hem üslubu hem kişiliği hem de şiirleriyle kalplerimize incitmeden dokunmuştur. Çoğu zaman da anlaşılamamış eleştirilmiştir. Sizce hangi şair anlaşılmıştır ki? Yani bizim anladığımız onların anlattığı mıdır ki? Bu kadar emin miyiz ki anlatılandan da Zarifoğlu'nu anlamamaktan dert yanmışız. Cahit Zarifoğlu bu konuya başka bir pencereden bakmış ve şu sözleri söylemiştir. ''Şiirimi bana şikâyet ediyorlar anlamıyorlarsa niye rahatsız oluyorlar bilmem. Acaba zor anlaşılan şiirler mi var, yoksa zor anlayan şiir okuyucuları mı? "Zarifoğlu'nun çekinmeden dile getirdiği bu sözler aslında bir sitem niteliğindedir. Sizce anlaşılması zor şiirler mi yazmıştır yoksa yaşadıkları anlattıklarını anlaşılmaz mı kılmıştır? Zarifoğlu’nun suskun dili önce gönlüne çarpmış. Elini titremiş sonra kalemi isyan ettirmiştir. Bu yüzdendir ki en anlaşılmaz kuytulara sermiştir duygularını. En çok da çocukluk ve gençlik yıllarında dili kendini kalemine teslim etmiştir. Bu yıllar sessiz, bir yalnızlık hikâyesinde tutuklu geçmiştir. Bir dizesinde yalnızlıktan şöyle bahsetmiştir; ''...ah şu yalnızlık kemik gibi ne yana dönsen batar.'' Zarifoğlu ne yana dönse onu rahatsız eden bu yalnızlık ona çoğu şiirini yazdıran olmuş ve şu sözlerle ifade etmiştir ona olan muhtaçlığını; "Yalnızlığıma zalimce bir hayranlık duyuyorum.'' Her duygunun bir getirisi olacaktır hayatta. Yalnızlığın birçok şaire ve Zarifoğlu'na getirdikleri gibi. Zarifoğlu'nu en çok etkileyen olaylardan biride babasının onları bırakıp başka bir kadınla evlenmesidir. Zarifoğlu'nun çocukluk zamanlarına rastlayan bu olay onda derin yaralar açmış. Bu yaralarla yazılan şiirler ortaya çıkmıştır. İlk şiir kitabı olan İşaret Çocukları'nda bu konudan bahsetmiştir. Acılarını hayallerini kaleminden kâğıda dökmüş, oradan da aynı ateşten yananlara üflemiş serin nefesini. Bu imge yoğunluğunun içindeki esrarengiz bir adam olmuştur Zarifoğlu. Kendi halinde ve soluk benziyle bugünler için belki de fark etmeden, yaşamın ona dokunduğu gibi yaşayanlara ses olmuştur. Cahit Zarifoğlu duygusal manada ona çok şey katan bu Maraş yıllarından sonra üniversiteye İstanbul'a gider. İstanbul Üniversitesi Alman Filolojisi bölümüne yazılan Zarifoğlu için üniversite yılları da savrulan bir yaprak gibi geçecektir. Yaşadıklarının ağırlığını sırtından atamayan bir genç olup şiirlerinde inleyecektir. Bu nedenledir ki üniversiteyi 10 yılda bitirecek. Bu yıllarda otostopla Avrupa'yı gezecek ve balıkçıda ücretsiz çalışıp botta yatıp kalkacaktır. Cahit Zarifoğlu yine yalnızdır. Şu ana kadar olduğu gibi. Bu yalnızlık ona başka dostlar edindirmiştir. Şiirlerinde kullandığı imgeler ışığında bakılırsa doğaya değer veren, onu sahiplenen ve insanların onlarla eş yönlerine dikkat çeken bir şair olmuştur. En sevdiğim sözlerinden biridir; ''Asıl marifet buluttaydı ama herkes yağmura şiir yazdı.'' sözü. Burada anlatmak istediği birçok şey olabilir kanaatindeyim. Bulutun o arkası görünmez dışı beyaz ve umutlu yanını kendine benzetmiş ve kimsenin onu kendi istediği gibi anlayamadığı için söylemiş olabilirdi. Veyahut yağmura değil yağdığı yere dikkat çekerek tasavvufi bir mana yüklemiş olabilirdi. Veya yağmur yağarken bulutları unuttuğumuzdan hayıflanarak aslında onların ne efsunlu şeyler taşıdığına dikkat çekmek istemiş de olabilirdi. Tabi bunlar benim varsayımlarım. Zarifoğlu yaşasaydı belki öyle bir söz ederdi ki tüm bu varsayımlar yerini zarif bir dizeye teslim ederdi. Fark ettim de sanki Zarifoğlu hep bir hezeyan içinde umutsuzluklarını şiirine yansıtmış gibi anlattım. Evet, yalnızdı onda derin yaralar hâsıl etmiş bazı dertleri vardı fakat umutsuz bir adam değildi. Hatta şöyle bahseder yaşamaktan; ''Kapı aralığından baktığımda görebildiğim en güzel şeydir; yaşamak. ‘Sakin görünüşünün altında yatan yaşama sevincini ve isteğini göstermektedir bu satır. Doğru orantılı ilerleyen bir sevdaydı onun için edebiyat ve yaşama sevinci. Cahit Zarifoğlu için edebiyat çok değerliydi ve o paydada buluştuğu her insana saygı duyuyor, seviyor ve özenle takip ediyordu. Muhafazakâr bir şair olarak bilinen ama herhangi bir cemiyet veya cemaatle adı anılmamış olan Cahit Zarifoğlu lise yıllarında arkadaşlarıyla beraber yazılarını takip ettiği isimler arasında Nazım Hikmet, Cemal Süreya, Turgut Uyar gibi değerli şairlerimiz vardı. Hatta bir dönem Cemal Süreya 'ya mektup yazmış. Ve şöyle demiştir. "İstanbul'a döndüğünüzde sizinle ev tutup birlikte oturabilir miyiz? ‘İşte bu söz günümüzde görünce gözlerimizi yaşartan bir manzaraya dönüşmüştür. Farklıydılar ama şairdiler. Gerisinin ne önemi var ki!
Cahit Zarifoğlu Necip Fazıl'ın desteği doğrultusunda Kasım Arvasi'nin kızı Berat Hanımla evlenir. Böylece Cahit Zarifoğlu için yeni bir dönem başlar. Zarifoğlu şiiri değişime uğramaya başlamıştır. Bu değişimin farkında olan sadece Zarifoğlu değildir. Toplum da şiirlerindeki imge yoğunluğundan sıyrılmış açık anlatımlı bu zarif şiire ilgi duymaya başlamıştır. Cahit Zarifoğlu kayınpederine çok değer vermiş. Abartmış olmayacaksam eğer babası yerine koymuştur. Gençliğinde o nefes nefese dizeleri ona yazdıran boşluk dolmaya başlamıştır. Şiirlerindeki sakinliğin bundan sebep olduğunu düşünüyorum. Kayınpederi bir cemaat mensubuydu. Zarifoğlu hem onunla vakit geçirmenin hem de kendi iç yolculuğunun bir sonucu olacak tasavvufa yönelmiştir. Açık anlatımıyla sanki dönemin toplumuna ve bizlere bir şeyler öğretecek nitelikte yazmaya başlamıştır. Tasavvufun etkisi altına giren ve dini öğelerin yer aldığı şiirleriyle Zarifoğlu dilinde yeni bir açılım yapmıştır. Bir röportajında gençlere şiirlerinizi anlaşılmaz kılmayın da demiştir hatta. Zarifoğlu anlatımda bir değişikliğe gitmiştir fakat şiir çizgisini bir nebze kaydırmamıştır. Sanatını toplum için yapmak, bildiklerini onlarla böylesine değerli bir yol ile paylaşmak elbette ki kolay değildir. Anlaşılır yazmak, anlaşılmaz yazmaktan zor mu oluyordu yoksa? Şiir başka bir dünyaydı birçok kişiyi misafir eden ve onun peşinden koşan zarif bir adamdı o. Cahit Zarifoğlu bize o dünyayı şiirlerinde anlatmaya çalışmış. Hala anlayamamış olan bizlere binlerce imgeyle. Bu kadar yoğun kullanılmasını da ancak o dünyanın başka türlü anlatılamayacak kadar esrarlı olmasına bağlıyorum. Bizim anlayamayışımızı ise o dünya için yeteri kadar emek göstermemiş olmamıza.''...yeni bir söz söylesem neye yarar ki söylemediklerim ince bir sızı. ''İşte bu sözü tam da bunun için söylememiş midir? Ah bir de söylemedikleri var bu zarif adamın. Biz daha söylediklerinin manasını kavrayamamışken söylemediklerinin onda neden olduğu sızı bizim merakımız olarak kalacaktır. Şiir çizgisinin onu getirdiği son nokta olarak gördüğüm ve en sevdiğim şiirlerinden olan şu dizelerle yazımı sonlandırmak istiyorum. Yazdığı ''SULTAN'' şiiriyle aslında hayatının kısa bir özetini ele alıyor hakikati kulaklarımızda çınlatıyor. Yeri doldurulamaz zarifliğiyle ve bir eşine henüz rastlamadığım üslubuyla sadece bu yüzyılda değil her yüzyılda adından söz ettirmeye devam edecektir. Saygı ve rahmetle...
Seçkin
Bir kimse değilim
İsmimin baş harfleri acz tutuyor
Bağışlamanı dilerim
Sana zorsa bırak yanayım
Kolaysa esirgeme
Hayat bir boş rüyaymış
Geçen ibadetler özürlü
Eski günahlar dipdiri
Seçkin bir kimse değilim
İsmimin baş harflerinde kimliğim
Bağışlanmamı dilerim
Sana zorsa yanmaya razıyım
Kolaysa affı esirgeme
Hayat boş geçti
Geri kalan korkulu
Her adımım dolu olsa
İşe yaramaz katında
Biliyorum
Bağışlanmamı diliyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder