Ana içeriğe atla

Yol Denen

Yol ;biz daha doğduğumuzda kendiliğinden oluşmaya başlayan ve büyüyüp kendimizi tanımamızla şekillenen,nihai bir sonu olan güzergahtır.Bu yola atıldığımızın ilk dakikasında muhtaç konumda olmamız sebebiyle hep bir yardım bekler ,sevilmek ve korunmak isteriz.Zamanla insan büyür ve kendi kendine yetebileceği bir konuma gelir.İşte tam bu noktada yol şekillenmeye başlar.Kimi için hiç değişmeyecek olan bu yol kimi içinde kısa sürelerde değişir olacaktır.Siz hangisini tercih ettiniz ya da ederdiniz? Ya da illa da bir yol olmalı mı?Bu soruları soruyor ve cevaplarını elbetteki kendim de arıyorum.Baştada söylediğim gibi kendiliğinden oluşan zaten bir yol var yok desekte bir yerde ilerliyoruz.Sadece bir adı olmalı mı bu nokta var ,ona gelince ada gerek yok.Yürüdüğümüz  yolun herkes tarafından bilinen , herkesin desteklediği ya da ısrarla nefret ettiği bir yol olması mühim değil.Ayrıca bu şekilde seçilen ve yürünülen yolların popüler kültür etkisinde atılmış olan adımlar olarak bulmaktayım.Tabi bu herkes için geçerli olmamakla beraber bazı insanların sadece ben de böyle adı duyulur veyahut nefret edilen bir yolda yürüyorum demesine ya da desteklendiği için  bu yolun seçilmesine karşıyım.Yoksa karar verildiği takdirde bu yollarda yürümekte şahsi ve değerli bir karardır. Önemli olan senin ne hissettiğin ve nerede ne için yürümek istediğindir.Ayrıca çok kalabalık yollarda yürümek farklı fikirleride beraberinde getireceğinden ,ortak noktalarımızla bir araya gelip yürüdüğümüz yolda farklı konularda anlaşamayıp kendimize ihanet etmiş olmaz mıyız?Eğer bir tane konuda dahi uyuşamıyorsak , doğru bildiğimiz şeyden vazgeçmemeliyiz.Kuvvetli ya da çok olmak haklı ya da doğru olduğumuz anlamına gelmez.Kendimizi o yoldan çekmek istemek şuurumuzun bizi dürtüklemesidir , kendi yolun var demesidir.Kendimize bir yol oluşturmaktan çekiniyoruz.Neden böylesine güzel doğrularımız varken ,onlardan vazgeçiyoruz.Güzel deyince şimdi nereden biliyorsun güzel?Kime neye göre güzel? Soruları gelecek aklımıza.İnsanın emin olduğu , aklı başında karar verdiği ve yürüyeceği yolda şahıs ve olaylara zarar vermediği takdirde her düşünce güzel ve kişi için yürünmeye değerdir.Hayatta sadece tek bir düşünce yada tek bir yol olamazdı o yüzden değil mi ki tek bir savunduğu şey için hiç düşünmeden ayrılmasını gerektiğini söyleyen insani şuurun varlığı. Sonucunda her neye katlanacak olursak olalım vazgeçmemeliyiz.Çünkü ancak böyle zengin bir hayata sahip olabiliriz diye düşünüyorum.Her konuştuğumuz ve danıştığımız kişi aynı yolda yürürse şu hayata dair öğrenebileceklerimizi kısıtlamış olmaz mıyız?Gönül Yarası adlı bir film vardı başrollerinde Şener Şen ve Meltem Cumbul'un oynadığı.Bir sahnesinde şöyle bir diyalog geçiyordu."Ben bütün bunları niye yaptım hala bilmiyorum.İşin en acıklı yanı da şu kısım,bir daha dünyaya gelsem yine aynı yollardan yürüyeceğimi biliyorum.Demek ki yaşanan onca hayal kırıklığı ,sürgün,fişlenme,sorgular bana bir şey öğretememiş.Tuhaf bir durum bu acı çekmeye gönüllü olmak,ruhunu o işten alamamak.Bana hem keder verdi hem mutluluk"Aslında anlatmak istediğimin kısa bir özeti olabilir tabi yürüdüğümüz yollar neticesinde bahsedilen bedeller dışında dışlanmak ,beğenilmemek hatta sevilmemek ve bunları sayfalarca uzatabiliriz.Belki de yürüdüğümüz yol sayesinde çok seviliriz belki herkese anlatabilecek ve uzanacak güzelliklerle döşeli bir yol kurarız kendimize belki bir sefer bedel ödemeyiz.Tek doğru kendi doğrumuz diye de yürümek olmaz tabi yol yol dedik kurdukta hep mi yalnız olacağız?Tamamen bir sırt çevirme olmamalı her daim farklı yollarında çiçekleri koklanmalı hatta güzelse sevilmeli.Takdir etmek bize bir şey kaybettirmez.Güzel olan her
fikirle birlikte farklı yollarda da yürünebilir.Bu olabilir birşey inanıyorum ama henüz göremiyorum.Sanırsam işe kendimden başlamam gerek belki hala yeterince düşünmüyorumdur.Birbirinden farklı yollarda ,birlikte yürümek temennisiyle...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HASRETİN ADI BİZİZ

    Hayal gibi olur, uzaklaştığın her şey yamacından.Tüm yaşayacaklarına karşı içinde büyüttüğün hevesin ,kaçar gibi olur. Nefesini alırsın, vermesi bir acayip olur tanımadığın sokaklarda.Kaygılar hücum eder beynine.Anneni daha bir çok seversin.Babana daha bir hasret. Kıyamet benizli bir kaç insandan kaçarsın.Sığınırsın özlemden kurulu bir bucağa.     ‘’Üç derdim var birbirinden seçilmez.Bir ayrılık bir yoksulluk biri de ölüm.’’ diyen Karacaoğlan yıllar öncesine bıraktığı bu dizelerle ayrılıkla mümkün tüm duyguların sonunun bir derde varacağını anlatmaktadır bizlere. İçinde ayrılık olan hikayeler hep özlem yüklü. Bir derde varılı yollar hep sancılı.İnsan olmaya yeminliysen bu hayatta senin de payına düşer mutlaka.Ve mutlaka girince o özlemden ibaret barınağına, sancılar tezahür etmeye başlar tüm vücudunda. Gözünden akarsa damla damla yaş ne ala.Çünkü daha ağlayamayanlar var onca. Zamanla yüzün o eski canlılığını kaybeder,neyim var der dolanırsın oysa yıllar geçm...

Aziz Bey Hadisesi

    Kitabı elime aldığımda böyle iyi biçimlendirilmiş bir insan portresi ile karşılaşacağımı düşünmemiştim. Aziz Bey’in hadisesi, yoldan geçerken dikkatimizi dahi çekmeyen, omuzları düşük o yaşlı, hayata küsmüş, sevmiş sevilmemiş, becerememiş tüm insanların öyküsü. Ayfer Tunç’un anlatımıyla da Aziz Bey’i tanıyormuş kadar üzüldüm, sevdim ve ah ettim.   Aziz Bey’in öyküsü kendisi tarafından anlatılmıyor çünkü Aziz Bey o kadar da konuşmuyor. Bazen savruluyor en çok da yanılıyor. Hayat, bizler tarafından yanlış anlaşılmaya çok müsait bir kırıcılıkla ilerliyor. Gençken, henüz tüm güzelliğini taşırken yüzünde Aziz Bey , günlerin ve belki yılların ondan götüreceği şeyleri tahmin edemiyordu.Tahmin edemediği bir diğer şey ise yarı yolda bırakılmaktı. Yabancı rüzgarların, yabancı bir lisanın, yabancı bir odanın içinde yapayalnız kalıyor. Aşlar, kokular, şarkılar,kadınlar ve tamburu onun bu yalnızlığını silmeye yetemiyordu.   Bir geri dönüş hikayesi de denilebilir bu öyküye. ...

Bizim Biricik Tesellimiz

      Son zamanlarda Dervişin Teselli Koleksiyonu   adında bir kitap okuyorum. Farkında mısınız bizim teselliye ne çok ihtiyacımız var ? Ya da benim var ve sizi de kendim gibi görüyorum. İnsan sevgili okur, öylesine değil, gerçekçen ikna olmak istiyor bazı şeylere. Daha doğrusu inanmak. Bazen her açtığım sayfa bana yazılmış gibi hissediyorum. Tıpkı bir romanı okurken kendimi yerine koyduğum o karakterler gibi. Yerine koyuyorum derdimi, tasamı bazen de hiçbir şeyimi. Sonbaharda yaprak dökmüş de bir daha açamayacak gibi hissetmek ne büyük bir ağırlık. Baharı saklayan bir gizli öz olabilmek ne alâ.   Bazen tüm çabaların sessiz bir anıya dönüşür sevgili okur. Sanki dağılmış yapraklara yazılmış kısa hikayelerin başrolüymüşsün gibi. Toparlayamadığımızla kalıveririz. Dağınık bir yaşam döngüsüne sahip olanlar bilir bu hissi. Bazen hangi anı nerede yaşandı onu bile karıştırırız. ‘Neden’ en yasaklı kelimesi olur dilimizin. Israrlı bir misafir gibi yoklar durur zihnimizi...