Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

BİR IRKI MI VAR GARİPLİĞİN?

  Bir kavga var,ağrısı dayanan arşın en savunmasız menziline.Bir bulmaca ki çözümü bir sır gibi yüreklere bağlanmış.Kara küllerini üzerimde tüllendirir geceler.Nefesini sert üfler bu kez karayel.Geçmiş, şimdi ve gelecek kilitlenirken yol ayrımlarımda, derin pişmanlıklara gebe kalır çaresiz ayaklarım. Sel götürür duygularımı , yerini tanınmaz yıkıntılar alır. Dolunay dolanır yastığıma.Seferler başlar genzimden , sımsıkı yumruğuma.Boynum ağrır incinmiş binbir yerinden. Kalbin bir kantarsa hem de hassas, ağır gelir yaşamak. Gözyaşların ise umutsuz anlarının veziri olur. Ümit bir dantel gibi serilir gönlünün üstüne. Sevgin azar.Deli nehirler dizginler kayıtsız kalışların. Dünya döner teninde, yaralar açar derince.Savaşlar, açlık, susuzluk, tutsaklık ve daha bir çoğu oturur alnına soğuk rüzgarlarla. Kaçarsın.Kaçarız biz kendi kuyumuza. Garipliğin bir ırkı mı var? Ya susuzluğun? Adı mı var çırpındığım bu çamurun?Geçer soylu kahkahalar hayat çemberimden. Kilitlenir çerçevem puslu gec...

Yolcunun Hikayesi

    Yalnızlık, asil yürür sokaklarımda şapkasız , gözlüksüz.Terk-i diyar etmeden henüz.Savaş sen susunca başlar, kalemse bitince çizer resmini tüm bu tantana.Sever şair habersiz göçe çıkan kuşları.Canı yananlara özenir.Tüm gurbetlere el sallayan olur alçak balkonlu evlerin soğuk pencerelerinde. Rüzgar eser kıyıma ,dalgası boyumu aşar.Nefesim bulanır , toz kaçar ciğerime.Su sızar yüreğimden ellerine.Yola soruyorum , yoldan soruyorum tüm kayıtsız bağırdıklarımı. Çok da sevmiyorum ben yaz aylarını.Serin rüzgarlar dolansın istiyorum sayfalarımın aralarında.Eski bir iki fotoğrafa dalıyorum , bir türkü tutturuyorum gecenin siyahına , ayın parlaklığına.Tüm zıtlıklara kafa tutuyorum. Yorgan ağır geliyor böyle geceler, sımsıkı umutlarıma sarılıyorum.Rüyalar, rüyalar kalktığımda hatırlamıyorum.Bir gece daha mı geçti üzerimizden, biz mi geçtik dargın gecelerden?     Bir derdi var kıvrımlı yolların. Eğdirmiş başını yola,bir kaç küçük bina.Yolcu korkak , yolcu ağır aksak. Yolc...

Bu Kaçıncı Bayram Sensiz?

Yine aniden yine tam alışmışken kokuna, sağına, soluna öylece bırakıp gidiyorsun bizi bir bayramla. Yine bir bayram geliyor sessiz yağmurlar eşliğinde. Yine beyaz tenli bir kadın seccadesine döküyor gözyaşlarını. Bir çocuk korkuyor odasında. Bir baba yabancı sokaklarında volta atıyor şehirlerin. Bir genç beton kokusu solukluyor bayram sabahında. Çay kaynıyor, çay demleniyor, çaylar konuluyor da bardaklara yine de o gelmiyor buralara. Uzakta kalıyor yazdığım tüm şiirlere, şiirlerimize. Selam veriyor önüne arkasına bulur beni umuduyla, umudumuzla. Ve en büyük umut oluyor sevdiklerimize sımsıkı sarılmak bu havalarda. Onlarca efkarlı aynı çizgide direniyor gibi sağ ellerini uzatıyor henüz yedisinde bir çocuğa. Bir alna koyulan eline değer biçiyor bir yaşlı amca. Bir iki damla gözyaşı fazla bile diyor , saçlarını karıştırıyor küçüğün. Bir kaçı camdan rüzgarla sallanan ağaçları izliyor bu sabahlarda. Neredeyim? Sorusunun cevabını gelen rüzgarlara, tam giderken soruyor. Sonuna ekliyor giderse...

HASRETİN ADI BİZİZ

    Hayal gibi olur, uzaklaştığın her şey yamacından.Tüm yaşayacaklarına karşı içinde büyüttüğün hevesin ,kaçar gibi olur. Nefesini alırsın, vermesi bir acayip olur tanımadığın sokaklarda.Kaygılar hücum eder beynine.Anneni daha bir çok seversin.Babana daha bir hasret. Kıyamet benizli bir kaç insandan kaçarsın.Sığınırsın özlemden kurulu bir bucağa.     ‘’Üç derdim var birbirinden seçilmez.Bir ayrılık bir yoksulluk biri de ölüm.’’ diyen Karacaoğlan yıllar öncesine bıraktığı bu dizelerle ayrılıkla mümkün tüm duyguların sonunun bir derde varacağını anlatmaktadır bizlere. İçinde ayrılık olan hikayeler hep özlem yüklü. Bir derde varılı yollar hep sancılı.İnsan olmaya yeminliysen bu hayatta senin de payına düşer mutlaka.Ve mutlaka girince o özlemden ibaret barınağına, sancılar tezahür etmeye başlar tüm vücudunda. Gözünden akarsa damla damla yaş ne ala.Çünkü daha ağlayamayanlar var onca. Zamanla yüzün o eski canlılığını kaybeder,neyim var der dolanırsın oysa yıllar geçm...

Yirmimdeydim Gördüm

  Bazı şeyler yazılmaya vakit bekler.Sabahını bekler ,duasını eder.Gecesini bekler, şükre karışır çocuk ağzıyla.Rüyasını bekler, koca ağaçlara sarılır güçsüz bilekleriyle.Seni bekler ve döner yine kendine savrulur.Serpilmeyi mi bekler yoksa sakinleşmeyi mi bu yazılası şeyler?Bendekini sorarsan ne sakinleşti ne de serpildi.Kimseye etmedik ben sözcüğüyle  başlayan ve nefsin dar sokaklarına bizi mıhlayan cümleler. Tercihler kader çizgisini sabitler. Biz tercih hakkı verilmeyen bir nesil olarak kalacağız. Kalacağız.Ne ileri ne geri. Öylece kalacağız.       Nefeslerimizde özgürlüğü arayacağız ,memleket edindiğimiz sokakların yabancı sesleriyle birlikte.Tanıdık seslere kulak kesileceğiz.Karanlıklarını benzeteceğiz ,aydınlıklarına özeneceğiz. Kapılar kapatacağız ,çalınır umuduyla. Sonra açacağız ardına kadar, giren var mı merakıyla. Değerli değersiz bir çok şey biriktireceğiz, sonra unutacağız anahtarını bir deniz kenarında,bir kule dibinde ya da sen peş...

Ahmed Günbay Yıldız “Leyla Yokuşu” Kitap İncelemesi

  Nereye düşürdüğümü unuttuğum umut kırıntılarımı yeşertmeye çalıştığım günlerde elime aldığım bir kitap oldu “Leyla Yokuşu”.Her kitap okuyuşumda yeminimi bozarım bir öncekinin üzerine ettiğim.Tövbesini dağıtırım sayfa aralarına.Bu kitabın son sayfasını kapatırken gözlerim yaşlıydı.İçimde hüzün ve mutluluk yarışını veriyor, ne tarafa asılsam diğeri alınıyordu. Yazarın kitabın üstüne düştüğü şu notla başlıyordu her şey ve her şey yine orada bitiyordu. “Gerçek aşk,kalbin O’na duyduğu hayranlık ve sadakatin erdemidir.” Kitap,aşkın beşeriyetle buluştuğu o noktada başlıyor vefayı, hasreti, kızgınlığı, kararsızlıkları ve daha fazlasını da alıp sürüp gidiyor son sayfalarına kadar.Koca bir daire çizelim tam da sınırlarımıza dayanan.İlk ne tarafından çıkmaya çalışırdık?İlk neyden vazgeçerdik?Neresinden kurtulduğumuzu sanarsak sanalım, yaşam bizi başka bir dairenin içinde saklar.Daireleri biz çizdik sanır böbürleniriz yeryüzünde.Çıktık sanırız seviniriz, kaçtık sanar koca nefeslerimizd...

Leyla İle Mecnun “Burak Aksak” Kitap İncelemesi

      Leyla ile Mecnun denilince aklımıza düşenlerden daha değişik bir öyküyle karşımıza çıkıyor Burak Aksak.Yıllar önce dizisiyle de şaşırttığı gibi. Dizinin müdavimlerinin daha fazla hakim olduğu bu absürd ama bir o kadar içten hikaye ,insanı umutlandırıyor.Neye karşı derseniz ,bazen insan hiç olmayacak şeylerin hayallerini kurar hatta bunlarla yaşar. Mecnun karakteri çok büyük hayaller kuruyor,kurmakla kalmıyor buna etrafındakileri de inandırıyor. Aslında bu Mecnun’u Mecnun yapan asıl özellik oluyor.   Aksakallı Dedenin Mecnuna söylediği bu söz bir özet niteliğinde : “Zaman döngüseldir ve farklı seçimler yapsan da aynı hayatı yaşarsın.Sana verilmiş bir ömür vardır.Bu dünyadaki zamanın bellidir.Ve her şey bir denge içindedir.” Tam da böyle değil mi ? Hepimiz aynı döngünün içinde değil miyiz? Nefes alıp verdiğimiz her an devam etmeye niyet etmiyor muyuz? Kitapta bu denge biraz bozulmuş durumda tabi bu bozulmuş dengeden de bir komedi çıkmakta. Gülmek istiyor ve ay...

YOL BEKLEMEZ

  Eteklerine hüzün döktüğümüz, koca şehirlerin  sabırsız  savaşçılarıyız. Kuşlarına ekmek attığımız Sultanahmet Meydanının tanınmaz şairi. Hiç gezmediğimiz sokakların ruhunun anlatıcısıyız garip köşelerinde seherlerin. Eyüp Sultan’da bir sabah namazı vakti, Piyerloti'de bir bardak çayız, Sütlüce’nin dik yokuşlarında efkârlı, Eminönü’nde sakin, Galata’ya bakıp hayal kurarken epey bir istekliyiz. Sebepsiz koca arayışlar içinde bir o kadar cesaretliyiz.      Neler sahnelendi, o çıkamayıp  kaldığımız gönül sahnelerimizde?   Ne gidenler gel medi ne kalanla r yetmedi bizdeki s ırrı çözmeye.   Sahipsiz,  başıboş  kaygıların inananları olup savrulduk yeryüzünde.   Kayıp bir şeyi arıyormuş çaresizliği var yüreğimizde.   Ve bir dünya var her gün ayaklarımızı bastığımız yerine.  Her sabahın güneşine âşık serçeler, bizi birbirimize uzak eden ve aynı zamanda yakın eden yollar var. Sabırsız hayallerimiz var ikindide kurduğumuz. ...