Ana içeriğe atla

İNCE SIZI

Bir bembeyaz yanı var bu dünyanın ,bir de şu siyaha çalan yanı.Ne bu siyahlaştıran dünyayı,hayatımızı hatta en küçük birimlere indirgeyelim ailemizi ,dostluklarımızı ,komşuluklarımızı.Dünyayı ele alırsak , bir çok yerde zulümler olmakta ve bu insanlar hiçbir suçu olmadığı halde zarar görmekte.Özellikle çocuklar ,insanlara ait kötü özelliklerin hiç birine vakıf değilken ,en kötüsüne zulmedene rastlıyorlar.Böylesi çok zor ,böylesi çok acı.Neyin içinde dahi olduklarını bilmeden hayatlarını yaşamaya çalışmakla geçiriyorlar.Uzak yerlerde insanların yaşamak için değil ,onlar için saçma olan onlarca neden için birbirlerinin hayatlarını zehir ettiğini görselerdi belki de gülerlerdi.Şimdi oradan bir çocuk kalksa bana günlerce bağırsa ,neye üzülüyorsun? Dese,yargılasa beni ,hiç bir şey diyemem hakkıdır der susarım.Benim yerimde dahi olmak isteyen binlerce insan ,çocuk varken ağzımı açıp da şu da olsaydı,bu da olsaydı gibi lafları etmeyi onlara haksızlık olarak kabul ediyorum.Demiyor muyum? Diyorum ama bunu insan olmamım affedilebilir yanına teslim ediyor ,sık sık hatırlamaya çalışıyorum.Belki de bu yazıyı yazmamın tek sebebi de bugün onları hatırlayıp ,şu içimdeki istek ve hevesleri susturmaktır.Onlar neden bu zulümü görüyor diye düşünüyorum.Kader nispetinde baktığımda bir çıkış yolu bulamıyorum çünkü değiştirilebilecek onca vicdan varken bunu kadere yüklemenin akılsızlık olacağını biliyorum.Nasıl yapılabilir bilmiyorum ama dediğim gibi onarılması gereken vicdanlar var.Vicdanlarını hangi köşeye fırlatmış olabilirler ki bir çocuğa zarar verecek hissiyat içindeler.Yaptıkları şeylerden sonra mutlu hissediyor olmaları ya da hiç bir şey olmamış gibi devam etmeleri hayatlarına ,işte bu hiç normal değil.Ya vicdanlarını gerçekten devredışı bırakmışlar ya da gerçekten haklı olduklarını düşünüyorlar.Haklı olduğunu düşünmek dünyanın en zarar verici şeyi haline dönüşebiliyor gördüğümüz gibi.Ben haklıyım demek çok kolay ama buna karar vermek oldukça zor.Sıkıntı da tam bu aslında zulüm edenler karar verme aşamasını atlıyorlar ,onların ilk cümlesi ben haklıyım.İlk cümlesinin bu olması aslında bastıramadıkları bir nefretin göstergesi değil mi?Nefret barındıran bir bünyenin bir süre sonra düşünme yetisini kaybetmesi kaçılmaz bir son.Bazen yatmadan önce tek düşündüğüm bu kadar insan bir dünyayı paylaşamıyoruz,paylaşamadığımızla kalmıyor birbirimize zarar veriyoruz,zarar vermekle de kalmayıp, bölüne bölüne bir küçük toz tanesi kadar yalnız ve rüzgar nerden eserse oraya  savrulan oluyoruz.Sabah akşam görüntüler görmekten hoşnut değilim.Yaşadıkları bu acıların böyle servis edilmesinden de.Nefesim bazen boğazıma dayanıyor.Hiçbir canlı böyle bir muameleyi hak edemez.Nasıl bir tahammülsüzlük bu insanın içini yakan.Nasıl bir yaşam isteği ,neden böyle bir şey uğruna yaşamak ister insan.Huzurlu olduklarını sanmıyorum.Çünkü zulmedilenlerin canıyla,cananıyla ödediği bu fatura ,onları ömür boyu yataklarında döndürecek olan ince bir sızıya dönüşecektir,neresinde ve nerden geldiği belli olmayan.Herkes iyi olmadan ,iyi olabilme düşüncesini şu küçük kafamdan atmakla işe başlamam lazım.Ne için yaşadığımı hatırlamam ve kendi beynimin önünü temizlemekle başlamalıyım işe.Onlara gelince elimden dua etmekten başka hiçbir şey gelmiyor.Fakat işimiz Allah'a kaldıysa en güzel yere kalmıştır diyerek dua etmeye devam etmeliyiz.Elimden bir şey gelmediğini söylemek duanın gücüne inanmadığımı gösterir Allah muhafaza.Tüm dünya ülkeleri için güneşli günler hayal ediyorum.Getirildiğimiz şu dünyada herkesin yaşamaya ve mutlu olmaya hakkı  olduğunu düşünüyorum.Nefretin ,sabırsızlığın ve tahammülsüzlüğün en aza indirgendiği -insan denen varlık varoldukça yok olması mümkün değil- saygının belki de en önemli yere konulduğu bir dünya oluşmasını temenni ediyorum.Birçok şey hayal ediyorum ama kaçı olur kaçı olmaz ,olamaz bilmiyorum.Niyet bizden ,gayret bizden ,takdir Allah'tan...
https://www.instagram.com/arslansumyra/

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HASRETİN ADI BİZİZ

    Hayal gibi olur, uzaklaştığın her şey yamacından.Tüm yaşayacaklarına karşı içinde büyüttüğün hevesin ,kaçar gibi olur. Nefesini alırsın, vermesi bir acayip olur tanımadığın sokaklarda.Kaygılar hücum eder beynine.Anneni daha bir çok seversin.Babana daha bir hasret. Kıyamet benizli bir kaç insandan kaçarsın.Sığınırsın özlemden kurulu bir bucağa.     ‘’Üç derdim var birbirinden seçilmez.Bir ayrılık bir yoksulluk biri de ölüm.’’ diyen Karacaoğlan yıllar öncesine bıraktığı bu dizelerle ayrılıkla mümkün tüm duyguların sonunun bir derde varacağını anlatmaktadır bizlere. İçinde ayrılık olan hikayeler hep özlem yüklü. Bir derde varılı yollar hep sancılı.İnsan olmaya yeminliysen bu hayatta senin de payına düşer mutlaka.Ve mutlaka girince o özlemden ibaret barınağına, sancılar tezahür etmeye başlar tüm vücudunda. Gözünden akarsa damla damla yaş ne ala.Çünkü daha ağlayamayanlar var onca. Zamanla yüzün o eski canlılığını kaybeder,neyim var der dolanırsın oysa yıllar geçm...

Aziz Bey Hadisesi

    Kitabı elime aldığımda böyle iyi biçimlendirilmiş bir insan portresi ile karşılaşacağımı düşünmemiştim. Aziz Bey’in hadisesi, yoldan geçerken dikkatimizi dahi çekmeyen, omuzları düşük o yaşlı, hayata küsmüş, sevmiş sevilmemiş, becerememiş tüm insanların öyküsü. Ayfer Tunç’un anlatımıyla da Aziz Bey’i tanıyormuş kadar üzüldüm, sevdim ve ah ettim.   Aziz Bey’in öyküsü kendisi tarafından anlatılmıyor çünkü Aziz Bey o kadar da konuşmuyor. Bazen savruluyor en çok da yanılıyor. Hayat, bizler tarafından yanlış anlaşılmaya çok müsait bir kırıcılıkla ilerliyor. Gençken, henüz tüm güzelliğini taşırken yüzünde Aziz Bey , günlerin ve belki yılların ondan götüreceği şeyleri tahmin edemiyordu.Tahmin edemediği bir diğer şey ise yarı yolda bırakılmaktı. Yabancı rüzgarların, yabancı bir lisanın, yabancı bir odanın içinde yapayalnız kalıyor. Aşlar, kokular, şarkılar,kadınlar ve tamburu onun bu yalnızlığını silmeye yetemiyordu.   Bir geri dönüş hikayesi de denilebilir bu öyküye. ...

Bizim Biricik Tesellimiz

      Son zamanlarda Dervişin Teselli Koleksiyonu   adında bir kitap okuyorum. Farkında mısınız bizim teselliye ne çok ihtiyacımız var ? Ya da benim var ve sizi de kendim gibi görüyorum. İnsan sevgili okur, öylesine değil, gerçekçen ikna olmak istiyor bazı şeylere. Daha doğrusu inanmak. Bazen her açtığım sayfa bana yazılmış gibi hissediyorum. Tıpkı bir romanı okurken kendimi yerine koyduğum o karakterler gibi. Yerine koyuyorum derdimi, tasamı bazen de hiçbir şeyimi. Sonbaharda yaprak dökmüş de bir daha açamayacak gibi hissetmek ne büyük bir ağırlık. Baharı saklayan bir gizli öz olabilmek ne alâ.   Bazen tüm çabaların sessiz bir anıya dönüşür sevgili okur. Sanki dağılmış yapraklara yazılmış kısa hikayelerin başrolüymüşsün gibi. Toparlayamadığımızla kalıveririz. Dağınık bir yaşam döngüsüne sahip olanlar bilir bu hissi. Bazen hangi anı nerede yaşandı onu bile karıştırırız. ‘Neden’ en yasaklı kelimesi olur dilimizin. Israrlı bir misafir gibi yoklar durur zihnimizi...