Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Gerçek Bir Resim

Küçüklükten beri en sevdiğim aktivite resim çizmekti. Annem resim defteri almaktan, babam: "Ne zaman bitti bu boya kalemleri? "diye sormaktan yorulurdu. Hatta babam yeni kalemler alsın diye eskilerini saklardım. İlk temizlikte annem bulana kadar tabi. Aslında iyi saklarım fakat bunu annemin ayrıntılı temizlik yapma özelliğine bağlıyorum. Çizdiğim resimler ev halkı tarafından beğenilirdi. Özellikle annem. “Çok güzel olmuş. “Biraz daha çalış daha iyisini yapabilirsin. “gibi cümleler kurup beni cesaretlendirirdi. Küçük bir çocuk için bu cümleleri duymak kendini ressam sanacak kadar iyi hissettirebilirdi. Benim için de öyle oldu. Kendimi bu konuda başarılı hissediyordum. Sınıf öğretmenim, İsminaz Hoca da beğenirdi. Anneminkilere benzer cümleler kurardı. O zamanlar yaptığım şeylerin sınıf öğretmenim tarafından beğenilmesi kadar bana mutluluk veren çok şey yoktu. Yaş büyüdükçe karmaşıklaşacak olan hayatım oldukça sadeydi. Ve takdir edilmek, paha biçilemezdi. Arada neler geldi neler...

KENDİN İÇİN AFFET

Yüreğe en ağır gelen şeydir bazen affetmek...Gözlerinizi kapadığınızda tam kalbinizin üstüne yavaş yavaş oturan o hayali ağırlık , ağırlaştıkça sizi affa yaklaştıran ağırlık. Zaten onlarca sorunla baş başa olduğumuz şu kısa hayatta bir de bu ağırlığı taşımaya gönüllü olmamak gerektiğini düşünüyorum.Kimi zaman tek bir kişi kimi zaman bu ağırlıktan kurtulmak için onlarca kişiyi affetmek zorunda kalabilirsiniz.Değişmeyen tek gerçek ise onlarca kişiyi de affetseniz , tek bir kişiyi de affetseniz yüreğinize kurduğu yuvayla sizi her daim mutlu edecek huzur hissinin var olacağıdır.Âl-i İmrân Suresi 134. ayetinde şöyle denir; "Öfkesini yenenler, insanların suçunu bağışlayanlar da cennetliktir. Allah iyilik edenleri sever." Allah iyilik edenleri sever. İşte kilit nokta bu. Affetmenin bir iyilik olduğu gerçeği. Kendimize ve karşıdakine. Ama en çok kendimize.Nefret duymak,silip atmak veyahut küsmek bunlar en kolay olan yollar.Affetmek ise zor olan.Bir çok şeyde kolay olanı tercih ettiği...

BİR ZARİF ADAM

Gönlün belki   de en kambur kalmış yanlarını anlatan söz dizisi olarak görürüm şiiri. Neyden eksikse gönlü şiirine tamamlatır şair. Neyde ruhu kalmışsa oraya akıtır zehrini. Bazen yazdıkları döner kendisini yakar bazen şifa olur tüm bedenlere ve kendisine. Hayatın en onarılmaz yaralarına merhem olur. Merhemi, şairden habersiz tüm kalplerde bir ümit kıpırtısı. Sevdası da davası da gizli kalmışların son nefesindeki bir sur kuvvetindeki yakarışı. Kendimi bildim bileli şiirlere olan ilgim hiç azalmadı. Her geçen gün katlanarak arttı. Özellikle de en savunmasız en düşmeye yakın zamanlarımda elimden tutan oldu şiirler. Bir gün tuttu Adil Erdem Bayazıt kaldırdı, bir gün Cemal Süreya. Çoğu zaman Sezai Karakoç ve Nazım Hikmet. Onların tuttuğu yerlerden hikâyeler yazdım. Bazen de seyrelttim şiire yatırdım. Olmadı yarama sürdüm yırttım attım. Ne için yazılırdı şiir? Neye, kime, ne için? Çok düşünmedim ben bunları. Sanırım çoğu yazar da düşünmemiştir. Kendilerinin bir dışavurumu,  kalple...

Yol Denen

Yol ;biz daha doğduğumuzda kendiliğinden oluşmaya başlayan ve büyüyüp kendimizi tanımamızla şekillenen,nihai bir sonu olan güzergahtır.Bu yola atıldığımızın ilk dakikasında muhtaç konumda olmamız sebebiyle hep bir yardım bekler ,sevilmek ve korunmak isteriz.Zamanla insan büyür ve kendi kendine yetebileceği bir konuma gelir.İşte tam bu noktada yol şekillenmeye başlar.Kimi için hiç değişmeyecek olan bu yol kimi içinde kısa sürelerde değişir olacaktır.Siz hangisini tercih ettiniz ya da ederdiniz? Ya da illa da bir yol olmalı mı?Bu soruları soruyor ve cevaplarını elbetteki kendim de arıyorum.Baştada söylediğim gibi kendiliğinden oluşan zaten bir yol var yok desekte bir yerde ilerliyoruz.Sadece bir adı olmalı mı bu nokta var ,ona gelince ada gerek yok.Yürüdüğümüz  yolun herkes tarafından bilinen , herkesin desteklediği ya da ısrarla nefret ettiği bir yol olması mühim değil.Ayrıca bu şekilde seçilen ve yürünülen yolların popüler kültür etkisinde atılmış olan adımlar olarak bulmaktayım.Ta...

Mevlana Ve Aşk Üzerine

"Duvardaki güneş ışığının nereden geldiğini araştırmadan duvara aşık olan, güneş duvardan çekilince hüsrana uğrar."    Yazıma Mevlana'nın bu sözüyle başlamak istedim çünkü anlatacağım birçok şeyde yol dallanıyor budaklanıyor yine buraya çıkıyor. Mevlana etkisi altında kalarak anlatacaklarım aslında daha iyi bir insan nasıl olabilirizin de bir cevabı olacaktır. Genel anlamda bakıldığında Mevlana bir tassavvuf erbabıdır.Fakat onu bizim gönüllerimizde taht kurduran hoşgörüsü,  farklı bir noktaya getirmiş ve her geçen yüzyıl ona hayranlık duymuştur.Hoşgörü kelimesinin anlamının da üstünde bir yaşam felsefi olan Mevlana yaratılmış olan insan başta olmak üzere tüm varlığa değer vermektedir.Bu değer aslında insanın kendine vermesi gereken değerin , Mevlana tarafından gösterilmesidir.Tasavvuf açısından bakacak olursak , tasavvufta ikilik yoktur.Yaratanda yaratılanda birdir.Çünkü Allah'tan başka bir varlık yoktur.Ondan gelmiş ve ona gidilecek olan bu yol aslında bir tekliğin ...

BİZİM AİLE

Bu filmi her izlediğimde ruhumda hasıl olan mutluluk hissi tüm bedenimi sarıyor.Nedeni ise aile olabilmenin tüm sıcaklığını içinde taşımasından.İnsanların aslında birbirlerine nasıl ihtiyacı olduğunu , bu ihtiyaç duyma meselesinin ise acizlik değil aksine daha da bir bağlanma ve muhabbet ortaya çıkardığını gözler önüne seriyor. Karşılık beklemeden sevebilmenin ortaya çıkardığı eşsiz huzur ekrandan bana, bize kadar ulaşıyor.Filmdeki Melek karakterine hayat veren Adile Naşit , Yaşar Usta karakterine hayat veren Münir Özkul ile evlenmeye karar verip , evlerini birleştirdiklerinde , birbirlerinin çocuklarına verdikleri tek şey koca ve içten bir gülümseme. Karşılık beklemeden hediye ettikleri bu samimiyetin onlara dönüşü de elbetteki göz yaşartıcı olacaktır.Yaşar Usta üvey evladı Ferit'in sevgilisinin babası yüzünden işinden atıldığında , hiçbir şey olmamış giibi davranacak , onları üzmek istemeyecektir.Bunu duyan Ferit evden gitmeyi teklif edecek fakat Yaşar Ustanın dediği laf şu va...

İNCE SIZI

Bir bembeyaz yanı var bu dünyanın ,bir de şu siyaha çalan yanı.Ne bu siyahlaştıran dünyayı,hayatımızı hatta en küçük birimlere indirgeyelim ailemizi ,dostluklarımızı ,komşuluklarımızı.Dünyayı ele alırsak , bir çok yerde zulümler olmakta ve bu insanlar hiçbir suçu olmadığı halde zarar görmekte.Özellikle çocuklar ,insanlara ait kötü özelliklerin hiç birine vakıf değilken ,en kötüsüne zulmedene rastlıyorlar.Böylesi çok zor ,böylesi çok acı.Neyin içinde dahi olduklarını bilmeden hayatlarını yaşamaya çalışmakla geçiriyorlar.Uzak yerlerde insanların yaşamak için değil ,onlar için saçma olan onlarca neden için birbirlerinin hayatlarını zehir ettiğini görselerdi belki de gülerlerdi.Şimdi oradan bir çocuk kalksa bana günlerce bağırsa ,neye üzülüyorsun? Dese,yargılasa beni ,hiç bir şey diyemem hakkıdır der susarım.Benim yerimde dahi olmak isteyen binlerce insan ,çocuk varken ağzımı açıp da şu da olsaydı,bu da olsaydı gibi lafları etmeyi onlara haksızlık olarak kabul ediyorum.Demiyor muyum? Diyor...

HEP AYNI HİKAYE

Vakitsiz esen bir yel vuruyor sağ omzuma, Benden aldıkları epeyce fazla. Firariler var ,izini bulamadığım halâ, Bir zindan yeri beynim,   Hep aynı hikaye dönüyor başımda, Sus demeye gerek yok, Kelimeler kifayetini yitirmiş köşe başlarında. Yaşanılanların aciziyeti sırtımda, Buğulu bir iki göz yetiyor ağlatmaya. Faydasız bir iki laf ediyor kargalar, Üşüşmüş leşlerin başında. Bir bebek daha ağlıyor tam şimdi kucağımda, Hep aynı hikaye dönüyor başımda, Kara bir bez siliyor geçmişimi kirleterek, Adımlarca geri kaçan düzenek, Başları yere eğik bir iki genç,  Kendi bestesini yapıyor. Bir çoçuk betona düşüyor, Betondan kalkıyor, Betonda oynuyor. Islıklar koridorları doldurmuş, Bir ayak sesinden irkiliyor. Pervasız taşlar iner ellerinden, Herbir taş bir vurur yarama. Bazı gönüle aşikardır çoğu manzara, Aşikar olan var mı Allah aşkına! Şimdi bir güvercin bembeyaz kanadıyla uçuyor, Maviliklerden. Tutar mısın ellerimden? Kaçışları...

KALAN MI GİDEN Mİ?

Yaşadığımız şu hayat hep bir gitme ve kalma telaşesinde olmuş,giden de ağlamış ,kalanda.Kalan için kalmak,giden için de gitmek olmuş en zor olan.Neye ,kime göre karar verilir bilemiyorum ama bu konuda bencil davranıp cevabı yapıştıracağım.Gitmek.Gitmek önüne geçilemez bir yalnızlık hissi uyandırıyor.Artık bir kendi dünyan bir de dışarıdan izlemek zorunda kaldığın bir dünya ortaya çıkıyor.Yeni bir hayat ,yeni insanlar bunlar özlem duygunu tavan yaptırıyor bununla da kalmıyor birçok kişide onları aramaya ve bulamamaya başlıyorsun.Her bulamadığında bir taş ağırlığında vuruluyor kafana "Burası farklı bir yer ve onlar burada değil ,sen gittin".Sonra dünya telaşesine kapılmaya çalışıp bu duygusal atmosferden uzaklaşmaya çalışıyorsun.Gezdiğin sokakların,durakların,bakkalların -bu listeyi uzatabilirim-  farklı olduğunu görüyorsun,en önemlisi de ne biliyor musun?Sana hiçbir şey anlatmıyor olmaları.Bu benim karışık duygu dünyamdan ileri gelen bir şey mi bilemiyorum ama insanın gördüğü ...

FITRAT

İnsan; olmak istedikleri peşinde koşan, koşarken yorulan, sorular soran, düştüğü gibi kalkan, düştüğü yerde kalan bunların tümünü oluşturuyor.Bu döngü içerisinde , bazen de ne yapacağımızı bilemediğimiz anlar yaşıyor , kalakalıyoruz problemler sarmalının içinde.Meseleler karşısında belki de hiç bukadar çaresiz kalmamışızdır, bir yol bulup ilerlemiş belki de unutmuşuzdur bile. Fakat biz insanlar her gün yüzyüze kaldığımız bazı sıkıntılar içinde gidilecek yol bulamayınca bir duraklıyoruz.  Bunları yaşayacağını düşündüğünde dahi başını döndürecek olaylar,  gün geliyor hayatımızın tam merkezine oturuyor ve sana sormuyor. Değişik ama bir o kadar da öğretici bu yola girdiğimizde ilerleyemediğimiz için bulunduğumuz yolu güzellestirmeye başlıyoruz. Bence bu insanın hala mutlu olma çabası güttüğünü gösteriyor.Doğduğumuzda ağladığımızdan mı bilmem , ağlamak bazen insana en iyi gelen şey oluyor,  yolumuzdakileri suluyor fayda sağlıyoruz.  Bir süre bulunduğumuz yeri seviyor ,...

VAROLMAK

Varolmak ;anlamı her harfinin içinde gizli esrarengiz bir kelime. Muhakkak bir hikmeti vardı bu harflerin yan yana gelmesinin, öyle de oldu.Nasıl yan yana geldiyse öyle de ayrıldı birbirinden her bir canlının doğmasıyla. Kimine göre havlamaktı varolmak , kimine göre konuşmak, kimine ise sadece büyümek. Bir kelimenin her canlı için değistiğini böylece görmüş oldum.Sonra canlı gruplarında değil sadece tek bir canlıda bile binlerce değişiklik gösterdiğine şahit oldum. Konumuz insan bizim , nasıl anlatabilirim diye luzumsuz sözleri arka arkaya sıraladım bir giriş yaptım ama en ilginci varoluşun insanlar üzerindeki çeşitli ve boyutlu etkisi.Varolmayı sadece nefes almak , ve dünyevi ihtiyaçları gidermek olarak bilen ve yaşayanlar , etrafındakilere zarar vermiyor fakat bir faydada sağlamıyor.Ve bu insanlar ne ilk ne de son olucak çünkü varolmanın büyük bir sorumluluğu var ve bunu herkes kaldırmak istemiyor. Dolayısıyla kaçıyor , yaşamak için gerekli olan adımları atmakla kalıyor. Tabi kimisi...